İZNİK ÇİNİCİLİĞİ

Çini: Bir yüzü sırlı, çeşitli motifler veya yazılarla süslenmiş, kil veya özel nitelikli topraktan yapılarak pişirilen levhaya verilen ad. Çinicilik bir sava göre, Uzakdoğu'dan ve adından da anlaşılacağı üzere Çin'den getirilmiş olabilir. Nitekim Türkçeye yerleşmiş adının da "Çinî", yani "Çine ait" anlamına gelmekte oluşu, bu savı doğrular niteliktedir. Esasen Uzakdoğu'daki bu eski komşumuzda, bu sanat dalının ne denli ileri olduğu da bilinen bir gerçektir.
En eski kalıntılar kilden kaplar halinde yapılan bazı çanak - çömlek ile süslü duvarları örmekte kullanılan bir yüzü boyalı tuğlalar şeklinde görülmektedir. Zamanla kaplar içindeki sıvının sızmasını önlemek veya daha temiz ve dayanıklı olmasını sağlamak için, maden oksiti ya da cam gibi maddelerle sıvanarak pişirildi; zamanla da geliştirilerek özgün halini aldı.
İlk örneklerine Ortadoğu'da Asur ve Babil yapıtlarında rastlanır. Daha sonra İran'da Dara sarayının duvarlarında görüldü. Oradan Orta Asya'ya geçti ve Türkler tarafından süsleme aracı olarak önemli ölçüde kullanıldı. Çinli ustalarca geliştirildi. Arap coğrafyacı Yakup Ilamavî'ye göre (XI-II. yüzyıl), en kaliteli çinilerin Türkistan'da yapıldığını yazmaktadır. XIV. yüzyıldan itibaren Avrupa'da yaygın biçimde kullanıl¬maya başlanan çini, XV. yüzyılda Endülüs'te (İspanya) en gelişmiş formuna ulaştı. Ancak XVII. yüzyıl başlarında Arapların İspanya'dan sürülmesinden sonra yavaş yavaş değerini yitirmeye başladı.

Çiniciliğimizde iznik
Osmanlı döneminde XVIII. yüzyıla değin İznik çiniciliği, çağının en ince ve en gelişmiş el sanatları arasında sayılmaktaydı. Ancak çiniciliğin iznik'te nasıl ve kesin olarak hangi tadillerde başladığı; ya da bu el sanatının Iznik'e ne zaman, kimler tarafından getirildiği kesin olarak bilinmemektedir.
Osmanlı döneminde iznik çiniciliğine ilk kez 1495 tarihli bir "hazine defteri"nde rastlanmaktadır. Bu defterde bir "kâse-i iznik" kaydı bulunmaktadır. Oysa kayıtlara geçmemiş de olsa, XIV. ve XV. yüzyıllar boyunca yapılan pek çok Osmanlı yapıtlarında kullanılan çinilerin iznik yapımı olduğu araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Örneğin iznik'teki Yeşil Cami ile Bursa'daki Yeşil Cami ve Türbe, Murat II Camisi, türbeler; ayrıca Edirne'deki Muradiye Camisi vb.
XV. yüzyılın sonlarına değin süregelen ve "renkli sır" tekniğinin büyük gelişme gösterdiği bu ilk dönem İznik çiniciliğin de gözlenen özellikler şunlardır: Çininin pişirilmesinden sonra, yüzeyden yaldız ve süsleme motifleri, arabesk ve örgü işlemeli yaprak desenleri, çiçek motifleri ve yazı süslemeleri gibi ince işçilik gerektiren çalışmalar.
Bir sonraki XVI. yüzyıl, iznik çiniciliğinin altın dönemi olmuştur. Bu yüzyılın ilk yansında çinilerdeki süslemeler eski özgün özelliklerini sürdürmekle birlikte, "rûmî", "pal met", "hatayı" ve "lotus" gibi motifler çoğalmış; henüz kırmızı renk verme tekniği ortaya çıkmadığı için, bu renk verilecek bölümler sırlanmadan fırınlanarak sonra¬dan boyanmıştır. Dönemin en özgün örnekleri İstanbul'daki Yavuz Sultan Selim ve Şehzade Mehmet türbelerindedir.
XVI.yüzyıl sonlarında "renkli sır" tekniği terk edilerek "sır altı" tekniği kullanılmaya başlanmıştır. Bu çinilerde firuze, mavi, tatlı yeşil, kırmızı, açık lacivert, beyave ara sıra da siyah renkler kullanılmıştır. Çini sanatı tarihinin ünlü "parlak mercan kırmızı"sı bu dönemde ilk kez İznik'te uygulanmış, ancak 40 - 50 yıllık bir sürenin sonunda ortadan kaybolmuştur. Bu parlak mercan kırmızısı işlemeli çiniler, İstanbul'da Topkapı Sarayı'nda, Sokollu Mehmet Paşa ve Piyale Paşa camilerinde, Edirne'de de ünlü Selimiye Camisi'nde uygulanmıştır. Bu dönemin İznik'te üretilen çini eşya, kullanıldığı yerlere göre "kâs-ı berây-i derice", "ocak", "çeşme", "hane-i has" gibi türlere
ayrılıyordu. Ayrıca büyüklük ve biçimlerine göre de "kâse-i kebir", "kâse-i sagir" de¬
nilmekteydi. Süsleme, işçilik ve renklerine göre ise "kâse-i muhattat", "hatt", "mavi", "surh", "lâle", "nakş-i lâle", "mermer", "nakş-i mermer" gibi adlarla anılıyordu. 1617 yılında yapımı tamamlanan Sultan Ahmet Camisi'nde 20 143 parça iznik çinisi kullanılmıştır. iznik'te üretilen çinilerin o sıralarda dışsatımının da yapıldığı, hatta Mimar Sinan'ın ardılı Mimar Davut Ağa'nın bu çinilerin Osmanlı ülkesi dışına çıkarılmasının yasaklanmasını istediği bilinmektedir.
Ne var ki bu görkemli yükselişine karşın, XVII. yüzyılın ilk yarısından sonra İznik çiniciliğinde hızlı bir gerileme gözleninektedir. Nitekim yapımı l663'te tamamlanan istanbul'daki Yeni cami'de kullanılan ısmarlama İznik çinileri artık eski kalitesinde değildir, renkleri bozulmuştur.
XVIII. yüzyılda İznik çiniciliği bütünüyle çöküş sürecine girmiş bulunmaktaydı. Çini yapımevleri birbiri ardından kapanmaktaydı. Bunda kuşkusuz, imparatorluğun ekonomik bakımdan dar boğaza girmiş olmasının önemli payı olmalıdır. Eski kayıtlardan, 17l6'da iznik'teki çini üretiminin hemen hemen tamamen durduğu anlaşılmaktadır. 1718'de ise, iznik'te kalan son çini ustaları İstanbul'a getirilerek Tekfur Sarayı yanında kurulan çini yapımevinde görevlendirilmişti.

Çağdaş dönem
iznik çiniciliği son yıllarda yeniden canlandırılmaya çalışılmakta, bu yönde olumlu gelişmeler sağlanmaktadır. Başta Eşref Eroğlu, Rasih Kocaman, Adil Can gibi çini ustaların özel çabaları; özellikle de iznik Eğitim ve Öğretim Vakfı'nın ve Uludağ Üniversitesi'ne bağlı olarak açılan İznik Meslek Yüksek Okulu'nun çalışmaları sonucu, iznik'te çinicilik yeni bir gelişim sürecine girmiş bulunmaktadır {Bük. İZNİK EĞİTİM VE ÖĞRETİM VAKFI, İZNİK MESLEK YÜKSEK OKULU).
27-28 Ekim 1986'da Paris'teki Drouot Salonu'nda yüzlerce Türk ve İslâm sanat yapıtları için yapılan açık artırmada, İznik yapımı çini ve porselen eşya büyük ilgi gördü. Bu açık artırmada İznik üretimi parçalar 2.000ile 10.000 dolar arasında alıcı buldu.
1988 yılı Ekim ayı sonlarında Yıldız Sarayı Silâhhânesi'nde açılan "Dördüncü Uluslararası Antika ve Sanat Fuarı'nda, iznik'te XVI. yüzyılda yapılmış ve günümüzde dünyada sadece dört örneği bulunan bir çini tabağa, uzmanlarca yaklaşık 35 000 sterling değer biçildi.



ÜYELERİMİZE İNDİRİM YAPAN FİRMALAR

BGC üyelerine indirim yapan sağlık ve eğitim kurumları ile yapılan sözleşmeler yenilendi. devamı

BGC ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU...

Bursa Gazeteciler Cemiyeti tarafından geleneksel olarak organize edilen “BGC Başarı Ödülleri Yarışması”... devamı

BİK GENEL MÜDÜRÜ DURAN: “BASINIMIZA KATKI İÇİN VARIZ”

Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Rıdvan Duran, BGC Başkanı Nuri Kolaylı’yı Basın Kültür Sarayı’ndak... devamı

BGC ÖDÜL SÜRECİ BAŞLADI

Bursa Gazeteciler Cemiyeti tarafından her yıl geleneksel olarak organize edilen Gazetecilik Başarı Ödülleri Y... devamı

Marmara Bayram’ın konusu “Bursa turizmi”

Marmara Bayram Gazetesi’nde ana konu olarak “Bursa turizmi ve Bursa’nın bilinmeyen yöreleri” ele alınaca... devamı