İZNİK

Bursa'nın ilçesi. Adı, "Îstikaia"dan gelmektedir. Genel kanı, Türklerin, Rumlar tarafından kullanılan "eis Nikaia" yani "Nikaia'ya" veya "Nikaia'da" söylemini kentin adı sanarak, bunu kendi ağızlarına uygun bi-çimde "İznik"e dönüştürmüş oldukları doğrultusundadır.

KONUMU
İznik İlçesi 29° 30' (Müşküle köyü batısı) ve 29° 57' (Elmalı köyü doğusu) doğu boylamları ile 40° 21' (Hisarkale tepesi) ve 40° 37' (Ayvaşa dağı) kuzey enlemleri arasındadır. Yüzölçümü 753 kilometrekare, deniz yüzeyinden ortalama yüksekliği 85 metredir. 1997 sayımına göre toplam nüfusu 45.329, ilçe merkezi nüfusu 19.053, belde ve köyler nüfusu toplamı da 26.276 iken; 2000 sayımında toplam nüfusu 44.690'a gerilemiş, ilçe merkezi nüfusu ise 20.122'ye yükselmiştir. Kilometrekareye 59.35 kişi düşmektedir.
İznik kenti 29° 42' doğu boylamı ile 40° 26' kuzey enleminin kesişme noktası çevresinde kurulmuştur. Kent, Antikçağ'dan bu yana çeşitli onarım ve değişimler görmüş surlarla çevrelenmiştir. Bu surların dört ana kapısı vardır: İstanbul Kapısı (kuzeyde), Lefke Kapısı (doğuda), Yenişehir Kapısı (güneyde) ve Göl Kapısı (batıda, bugün yok).
Göl Kapısı kesimiyle Lefke Kapısı'nı Kılıçarslan Caddesi, İstanbul Kapısı ile Yenişehir Kapısı'nı da Atatürk Caddesi birbirine bağlar. Bu iki caddenin kesim yerinde Cumhuriyet Alanı yer alır. Kentte belirgin bir tabakalaşma yoktur. Bu nedenle konutlar da hemen hemen aynı tiptedir. Az sayıdaki 3-4 katlı yapıların dışında, konutlar genel olarak 2 katlı olarak yapılmıştır.
Beyler, Eşrefzâde, Mahmutçelebi, Mustafakemalpaşa, Selçuk, Yeni ve Yeşilcami adlarında yedi mahallesi bulunan ilçeye, Boyalıca ve Elbeyli beldeleri dışında 37 köy bağlıdır. Bu köyler şunlardır:
Aydınlar (Atiyeköy), Bayındır (Mamure), Çakırca, Çamdibi (Hotoz), Çamoluk (Lütfiye/Körüstanyaylası), Çandarlı (Uzunçayır), Çiçekli, Derbent (Pamucak), Dereköy, Dırazali, Elmalı, Gollüce (Balarım), Gürmüzlü, Hacıosman, Hisardere, Hocaköy, İnsaniye (Aykıroluk), İnikli, Karadin, Kaynarca, Kırıntı, Kutluca (Mesudiye/Çamurluboğaz), Mahmudiye (Akçaalan), Mecidiye, Mustafalı, Müşküle (Demirışık/Müşkire), Nüzhetiye (Nüshetiye), Orhaniye, Osmaniye, Ömerli, Sansarak, Sarıağıl, Süleymaniye (Çatak), Şerefiye, Tacir, Yenişerefiye (Şerefiye), Yörükler.

DOĞAL YAPI
İznik İlçesi, doğudan batıya doğru giderek alçalan ve deniz yüzeyinden yaklaşık 85 merîe yüksekliği olan İznik Gölü'nü üç tarafından kuşatan bereketli bir ova oluşturan çöküntü alanı üzerindedir.
Ova, gölün doğusunda, kuzeyde Samanlı Dağları, doğuda Kozpınar Dağı ve güneyde Avdan Dağı bloku ile çevrelenmiştir. Küçük akarsuların taşıdığı alüvyonlarla oluşmuş 9.000 hektarlık bir alanı kaplar. Doğuya doğru, birbiri ardınca yükselerek sıralanan sırtlarla Geyve Boğazı'na açılır.
Kuzeyde Samanlı Dağları daha az eğimli platolar halinde göle doğru alçalır ve oldukça geniş bitek topraklar oluştururken, güneydeki Katıriı Dağları çoğunlukla sarp yamaçlar halinde alçalır ve göl kıyısında dar şeritler halinde sonlanır. Dağlık kesimlerdeki orman alanları 29.130 hektarı bulmaktadır.
Yörenin en önemli ürünleri zeytin ve üzümdür. Bunların yanı sıra çeşitli meyve ve sebze üretimine elverişli toprakları vardır.
İznik Gölü ovayı batısında sınırlar; sulama, balıkçılık ve turizm amaçlı kullanılmaktadır (Bak. İZNİK GÖLÜ).
Doğal yapı ve iklim özellikleri ile ilgili ayrıntılar için (Bak. BURSA/Doğal Yapı).

NÜFUS
Osmanlı dönemi
XVII. yüzyıldan sonra İznik giderek önemini yitirmiş, zaman zaman Kocaeli'ne ve Yenişehir'e bağlı bir bucak merkezi konumunda kalmıştır. Bu nedenle îznik'in Osmanlı dönemi nüfus kayıtları açıklıkla bel irlenememiştir. 1831'de Bursa Muhtesibi Hafız Ağa ile ortağı Hüseyin Bey tarafından yaptırılan ve vergi yükümlüsü erkek Osmanlı yurttaşlarının belirlendiği sayıma göre, İznik'te 3.220'si İslâm ve 957'si gayrimüslim olmak üzere 4.177 vergi yükümlüsü erkek Osmanlı yurttaşı yaşamaktaydı (çevre kasaba ve köylerin de bu sayılar içinde bulunması gerekmektedir). İznik daha sonra ilçe merkezi konumunda olmadığı için, 1870, 1875, 1892/93 vb. sayımlara ait listelerde yer almamaktadır.
Cuinet'nin 1894 yılında yayımladığı yapıtında verdiği bilgilere göre ise, İznik'te o sırada 868'i İslâm ve 360'ı Rum olmak üzere toplam 1 228 nüfus bulunmaktadır.
1325 H. (1907) tarihli Hudavendigâv Vilâyeti Salnâmesi'nde 451 hane olarak kayıtlıdır.
Cumhuriyet dönemi
1935'ten bu yana yapılan nüfus sayımlarına göre İznik ilçe merkezindeki sayım sonuçları şöyledir:

SAYIM YILI    SAYIM SONUCU
1935                 2.492
1940                 2.761
1945                 2.958
1950                 3.649
1955                 4.504
1960                 6.290
1970                10.038
1980                13.231
1990                17.232
1997                19.053
2000                20.122

NÜFUS hareketleri
İznik Ilçesi'nin toplam nüfusu 1935 sayımında 15.873 iken, 1950'de yüzde 42.38'lik bir artışla 22.600'e yükselmiştir. Aynı dönemde İznik kent nüfusu yüzde 46.43'lük artışla 2.492'den 3.649'a çıkmıştır.
Sonraki on yıllık dönemlerdeki artış oranları ve sayım sonuçlan ise şöyle olmuştur:
1950 ile 1960 arasında toplam nüfus yüzde 23.70'lik artışla 27.956'ya, kent nüfusu yüzde 72.38'lik artışla 6. 290'a...
1960 ile 1970 arasında toplam nüfus yüzde 22.00'lik artışla 34.104'e, kent nüfusu yüzde 59-59'luk artışla 10.038'e...
1970 ile 1980 arasında toplam nüfus yüzde 9.90'lık artışla 37.479'a, kent nüfusu yüzde 31.81'lik artışla 13.231'e...
1980 ile 1990 arasında toplam nüfus yüzde 11.90'lık artışla 41.942'ye, kent nüfusu yüzde 30.24'lük artışla 17.232'ye.
1990 ile 1997 arasındaki yedi yıllık dönemde toplam nüfus yüzde 8.07'lik artışla 45.329'a, kent nüfusu ise yüzde 10.57'lik artışla 19.053'e yükselmiştir 2000 sayımı sonuçlarına göre kent nüfusu yüzde 23.56 artarak 20.122'ye, toplam nüfus da binde 3-85 artarak 44.690'a ulaşmış bulunmaktadır.

TARİH
Nikaia'dan önce Helikore
Semavi Eyice'nin, X. ve XI. yüzyıllarda yaşamış bir Bizanslının sahibi bulunduğu "Notitia Episcopatuum" adı verilen bir piskoposluk listesine dayanarak aktardığı bilgiye göre, İznik'in yerinde, Nikaia olmadan önce "Helikore" adında bir antik kent bulunmaktaydı. Eyice, bu Bizanslının listesinde Nikaia piskoposluğu hizasına şu notu yazdığını belirtmekte:
"Nikaia, Bithynia sınırında bir Mysia kenti; Lysimakhos tarafından Askania Gölü kıyısında kunılımış olup, daha önceleri Helikore ismini taşıyan, menlik ve zenginliğiyle Helenleıin hayranlığını kazanmış (bk kent) idi. Burası Mysiahlar tarafından hile ile zaptedilince, erkeklerin bir kısmı can vermiş, bir kısmı da çevre kentlere yerleşmişlerdi; yurtları ise yakılıp yıkılmıştı. İskender'in ölümünden sonra Lysimakhos tarafından yeniden kurulmuş, Antipatros'un kızma izafeten de Nikaia adı verilmiştir. Dardanos'un halefi Apollonios'un dostu olarak bilinen Stoa filozofu Apollo buralıdır. Lykon ve Lykandros da keza (Nikaia 'lı olup) Stoa filozoflarıdır; Hierax, Heliodo-ros tanınmış dil bilimcileridir."
Eyice bu bilgiyi aktardıktan sonra gö¬rüşünü şöyle açıklamaktadır:
"Bu ve diğer kayıtlar, İznik'in kumlusu, eski Yunan mitologyasındaki tanrılardan Dionysos ile kaynak perilerinden Nikaia'ya veya tanrılardan Herakles'e bağlayan efsanelerden daha gerçekçidir. Nikaia sikkelerinde Dionysos ve Herakles adlarına rastlandığına göre, bu tanrıların burada özel bir saygı gördükleri kesindir. (Bak. MİTOLOJİDE BURSA//Nikaia söylencesi) "

Askania'dan Nikaia'ya
Anadolu'nun destan yazarı Homeros'un (İÖ. IX. yüzyıl) llyada'smda, Troya'nın uğradığı saldırıyı defetmek için yardımına koşanlar arasında Askaniahlar da sayılmaktadır. Bunlar, destanın kimi yerinde doğaldan Askanialı savaşçılar adıyla anılmaktadır, kimi yerinde de Askanialı Phrygler adıyla. Aralarında Phalkes, Morys, Polyp-hetes, Palmys ve Askanios adlı önderler vardır.
Homeros'ta sözü edilen bu Askania'mn, eski coğrafyada Askania Limne adıyla geçen İznik Gölü çevresini, Askanios denilen gölayağından Kios'a (Gemlik) değin uzanan bölgeyi kapsadığı kabul edilir. Bir bakıma Askania, bugünkü İznik'in bulunduğu yerin bilinen en eski adıdır.
İznik dolaylarında ilk yerleşme izlerine, kentin güneybatısındaki Karacakaya ve Çonga'da yapılan sınırlı kazılarda rastlanmıştır. Bu kalıntılar, "Erken Tunç Çağı" ile tarihlendirilmektedir.
Roma Çağı'nın ünlü coğrafyacısı Strabon (IÖ. 65 - ÎS. 23), bugünkü İznik kentinin ÎÖ. 316 yılında İskender'in komutanlarından ve bir saltanat soyunun kumcusu olan Antigonos (öl. IÖ. 301) tarafından Antigonia adıyla kurulduğunu yazmaktadır. Ancak kuruluşundan çok kısa bir süre sonra, Antigonia, İskender'in bir başka generali olan Lysimakhos (İÖ.360-281) tarafından zaptedildi (İÖ.310) ve kente Lysimakhos'ufi eşinin adından esinlenilerek Nikaia denildi.
İÖ. V. yüzyıldan itibaren bağımsızlığını pekiştirmekte olan Bithynia'nın kral sanını alan ilk önderi Zipoites (İÖ. 327-279). ülkesi üzerinde egemenlik kurmak isteyen Lysimakhos'u durdurduğu gibi, onun ölümünden sonra Nikaia'yı ele geçirdi. Böylelikle Nikaia (İznik), İÖ 74'te son Bithynia Kralı Nikomedes IV'ün vasiyeti gereğince Roma'ya bağlanıncaya değin Bithynia'nın en önemli kentlerinden biri ve kimi zaman da başkenti oldu.

Roma dönemi
Roma'nın Bithynia bölgesini ele geçirmesine karşı çıkan Pontos Kralı Mithridates rv'ün (b. bak.) bölgeyi işgal etmesiyle Nikaia da bir süre Pontos egemenliğinde kaldı. Ancak İÖ 72'de Romalı general Lucullus'un Mithridates'i yenilgiye uğratmasından sonra İÖ 70 yılına değin tüm Bithynia gibi Nikaia da, Lucullus'un komutanlarından Triarius tarafından ele geçirildi; kurulan "Pontus et Bithynia" adlı Roma eyâletinin bir kenti ve zaman zaman da merkezi oldu.
İS II. yüzyılın başlarında Nikaia, şiddetli bir deprem sonucunda büyük ölçüde yıkıma uğramıştı. Roma İmparatoru Hadrianus (salt.117-138), yıkılan Nikaia ve Nikomedeia'yı (İzmit) yeniden bayındırdı. Surları ve kale kapılarını onarttı. Nikaia'nın bir bakıma ikinci kurucusu oldu.
İS. 260'larda, Roma'daki iktidar boşluğundan yararlanan Goth'lar, Nikaia'yı birkaç kez üst üste yağmaladılar. Hatta 267 yılında Anadolu'nun orta ve doğu bölgelerinden Kappadokia ve Kilikia'yı da ele geçirdiler.
Nikaia, yüzyıllar boyunca Batı-Doğu ana ticaret yollarından biri üzerinde olması nedeniyle büyük önem taşımıştır. Özellikle Roma İmparatorluğu'nun ikiye bölünüşünü önceden gören ve bunu bir bakı¬ma gerçekleştiren Roma İmparatom Diocletianus (salt. 284-305) döneminde, Doğu'nun başkenti olarak Nikomedeia (İzmit) kentinin seçilmesine karşın, ilk Hıristiyanlara karşı savaşımın merkezi Nikaia olarak seçilmişti. Diocietianus, Hıristiyanlığın gitgide yaygınlaşması üzerine, tarihte "Nikaia Fermanları" adıyla anılan ve "Adoratio" denilen imparatorlara tapınım yöntemlerini yeni esaslara bağlayan buyrultularını bu kentte yayımladı. Tüm Hıristiyanlara baskı uygulanmasını ve işkence edilmesini istedi.
İlginçtir ki hemen ardından İmparator Büyük Constantinus (salt. 306-337), imparatorluktaki rakibi Mexentius'u bozguna uğrattığı Mulvius Köprüsü Savaşı'ndan (28 Ekim 312) hemen önce Hıristiyanlığı kabul etmiş; bu kez de Nikaia'da, Hıristiyanlığa "iktidar ideolojisi" konumu kazandırabilmek amacıyla "Birinci Konsil" toplanmıştır {Bak. NÎKAİA KONSİLLERİ).
20 Mayıs - 25 Temmuz 325 tarihleri arasında imparatorun başkanlığında toplanan bu "Birinci Konsü"de Hıristiyanlıkta akılcı bir görüşle Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlemesine karşı çıkan Arius'cu görüş mahkum edildi.
368 yılında Bithynia bölgesi şiddetli bir depremle sarsıldı. Büyük zarar gören Nikaia'da, Birinci Konsil'in toplandığı Sena-tus Sarayı da yıkıldı.
364 yılında Valentinius'un (salt. 364-375) bu kentte imparator seçilmiş olması dolayısıyla, kardeşi ve Augustus'luktaki ortağı olan Valens tarafından Nikaia'ya "metropolis" sanını taşıma hakkı verildi.
Roma'nın Bithynia Valisi Genç Plinius İh. bak), İS 100 yılları dolaylarında Prusa'yı olduğu kadar Nikaia'yı da bayındır bir kent durumuna getirmiştir. Plinius döne¬minin en önemli yapıları arasında yer alan Roma Tiyatrosu'nun arkeolojik kazıları günü müzde sürdü rü 1 mektedir.

Bizans dönemi
Roma İmparatorluğu'nun 395'te ikiye parçalanması üzerine, Nikaia, Doğu (Bizans) İmparatorluğu'nun Opsiklon Thema'smın merkezi oldu; pek çok Bithynia kentleri gibi Prusa (Bursa) da bu thema'ya bağlandı.
VII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, İslâm-Arap orduları İstanbul'u fethederek Hz. Muhammed'in "İstanbul muhakkak fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ve onun askerleri ne güzel askerdir" sözlerindeki kutsamaya ulaşabilmek için art arda seferler düzenlemişlerdir. Denizden İstanbul'a ulaşma çabalarının dışında, karadan girişilen her sefer, Nikaia'dan geçmek zorundaydı. Bu yüzden, daha Muaviye'nin halifeliği döneminde 668/69 yıllarında Khalkhedon'a (Kadıköy) dek ulaşan ilk kara seferinden itibaren, Nikaia, İslam-Arap ordularının ve akıncı birliklerinin etkisi altında kaldı.
7l6'da düzenlenen yeni bir sefer sırasında Mesleme bin Abdülmelik komutasındaki İslam-Arap orduları, 717 yılında Nikaia'yı kuşattı; şiddetli çatışmalara karşın kenti ele geçiremedi. Bu kuşatmaya değgin bazı söylenceler, bugün bile İznik'te yaşamaktadır.
Melik Şah onu huzuruna kabul etmeyecek ve Hbul Kasım, yeniden İznik'e dönmeye çalışırken Emir Bozan tarafından yakalattırılarak idam edilecektir.
Kılıç Arsian I: Kısa bir süre sonra Melik Şah'ın ölümü üzerine (1092) serbest kalan Kılıç Arslan, Anadolu'ya geri döndü. Bu dönüşü sırasında, Anadolu bozkırlarında büyük kitleler halinde başıboş dolaşmakta olan Navekiye (veya Yıva) denilen Oğuz boyları Kılıç Arslan'a katıldılar. Ebul Gazi, başkent İznik'i ve tüm yetkileri Süleyman Şah'ın büyük oğluna devretti. Kılıç Arslan 1, bundan soma "Anadolu Sultanı" sanını kullanmaya başladı. Ancak kendisine "Anadolu Sultanı" denilmesine karşın, bu sıralarda Anadolu'nun doğu bölgelerinde Danişmendoğulları, Saltukoğulları, Mengücükoğulları, batısında ise Çaka Bey ve Tengrı Bermiş egemenlikler kurmuşlardı.
Kılıç Arslan, İzmir egemeni Çaka Bey'in kızıyla evlenerek onunla akrabalık ilişkilerini kurmuş, batılı kaynakların "Elchanes" dedikleri, olasılıkla "İlhanlık" orunu verdiği bir Türkmen beyi komutasındaki ordularla Kapıdağ Yarımadası'nı, Balıkesir İli sınırları içinde kalan bazı yerleri ve Apolyont Gölü yöresini işgal ettirmiştir. Ne var ki bu sefer sırasında, Bursa'nın kuşatıldığı veya bir saldırıya uğradığına ilişkin tarih bilgilerinden yoksun bulunmaktayız.
Ancak kısa bir süre sonra, İmparator Aleksios Komnenos'un gönderdiği Bizans ordusu, İlhan'ı tutsak etmiş ve ele geçirilen yerleri geri almıştır.
1095 dolaylarında ise, Kılıç Arslan'la Komnenos, bu kez Çaka Bey'e karşı olmak üzere bir kez daha anlaşmışlardır (Bak. ÇAKA BEY).

Haçlı Seferleri
Türklerin Anadolu'da yeni bir yurt kurmak için giriştikleri uzun, acılı ve kanlı savaşımlar sürecinde, Batılı ülkeler, Doğu ve Uzakdoğu ülkeleriyle sürdürdükleri ticaret ilişkileri açısından yaşamsal önemi olan karayollarının, Akdeniz'in doğu limanlarının ve son olarak da Anadolu'nun giriş kapılarının denetimini Müslümanlara kaptırmış bulunmaktaydılar. Oysa XI. yüzyılda Avrupa, ekonomisi çökmüş; aç ve sefil insan sürülerinin, toprağı terk eden köylülerin, serüven düşkünü işsiz güçsüz şövalyelerin başı boş dolaştıkları bir anakara görünümündeydi.
Bu durum, kilise ile varlıklı feodalbeyler bağlaşmasının egemenliğini ciddi biçimde tehdit edici boyutlara varmaktaydı. Kilise ile feodalbeyler bağlaşması, kendi içsel bunalımının sorumluluğunu, Müslümanların kutsal yerleri ele geçirmiş olmalarından doğan bir yapay gerekçeye bağlamayı başardı. Böylelikle aç ve sefil insan sürüleri, toprağı terk etmiş köylüler, serüven düşkünü işsiz güçsüz şövalyeler, "Hıristiyanlık uğruna dövüşmek" gibi kutsal bir amaca koşullandırılarak, çekirge Şililileri örneği Anadolu'ya doğru yönlendirildiler.
Birinci Haçlı Seferi ve İznik'in elden çıkışı: Haçlılar, her geçtikleri ülkeye felaket bulutlan çöktürdüler. En çok Hıristiyan krallarla kilise adamları, onları kendi ülkelerinden bir an önce gönderebilmek için çabaladılar. Nitekim onları çeşitli çağrılarla davet eden Bizans imparatoru Aleksios I Komnenos da, başkentini yıkım ve talandan kurtarabilmek için, ilk yığını en kısa sürede Yalova üzerinden İznik'e doğru yola çıkardı (Eylül 1096). Papaz Pierre L'Ermite ve şövalye Yoksul Gautier önderliğindeki bu ilk haçlı yığını, Kılıç Arslan'ın küçük kardeşi Davut b. Süleyman komutasındaki Türkmenler tarafından yol boyunca pusulara düşürüldü ve sonunda hemen tümüyle yok edildi. Yoksul Gautier öldü, Pierre L'Ermite İstanbul'a kaçtı.
Ne var ki 1097 yılı baharında, asıl haçlı ordusu Anadolu yakasına geçti. Bu ordu, Aşağı Lorraine Dükü Godefroi de Bouilion komutasında idi. Harekete geçmeden önce Aleksios Komenos ile, Türklerden alacakları toprakları Bizans'a vereceklerine değgin anlaşma imzalamışlardı. Nitekim Bizans, bu haçlı ordusunun lojistik desteğini sağladığı gibi, Türk asıllı Tatiklos komutasındaki ordusu ile taktik alanda da birlikte hareket ediyordu.
Bu sıralarda Kılıç Arslan, Malatya seferine çıkmış bulunmaktaydı. Bu seferden acele olarak çağırıldı, ancak geri döndüğünde haçlı ordusunun İznik'i kuşatmış olduğunu gördü (Mayıs 1097). Selçuk Sultanı, ordusunu İznik hisarı karşısında ovada savaşa soktu. Her iki taraf da büyük kayıplar verdiler. Ancak haçlı ordusunun sayıca büyük üstünlüğü karşısında Kılıç Arslan, Anadolu içlerine çekilerek bu büyük ordu ile yıpratma savaşları verilmesi gerektiğinden başka çare olmadığını kabul etmek zorunda kaldı. Bizanslı tarihçi A. Komnena'ya göre, Sultan, tznik'i savunan askerlerin kenti Bizans ordusuna teslim edeceklerini bilerek, 'Bundan böyle tercih edeceğiniz şeyi yapınız" yolunda bir direktif gönderdi.
İznik, 26 Haziran 1097 günü Türk asıllı Hıristiyan Peçeneklerden kumlu bir Bizans ordusuna teslim oldu. İlginçtir ki tutsaklar arasında Kılıç Arslan'ın kısa süre önce zehirlettiği Çaka Bey'in kızı olan eşi de bulunmaktaydı. Böylelikle Selçuklu Sultanı başkentini, askerlerinin bir bölümü ile hazinesini de terk ederek Anadolu'nun dağlık kesimlerinde Haçlılarla yeniden hesaplaşmak üzere geri çekiliyordu.
İznik, onaltı yıl sonra bir kez daha Bizans'ın eline geçerek Nikaia oluyordu.
Ne var ki, İznik 1105 ile 1147 tarihleri arasında yeniden Anadolu Selçuklulan'nın egemenliği altına girdi. Nikaia, Selçukluların elinden ikinci kez çıkışından yaklaşık 184 yıl sonra, 2 Mart 1331'de Osmanoğlu Orhan Bey tarafından son kez fethedilişine değin (1204-1261 arasında geçici başkent de olarak) Bizans'ın elinde kalacaktır (Bak. İznik Rum Devleti)..
Birbiri ardınca Haçlı Seferleri: 1096-1268 yılları arasında ve sekiz ayrı sefer halinde yapıldı. Bu seferlerden ilk üçünde, haçlı orduları Anadolu'yu çiğnediler, din ayrımı yapmaksızın insanlarına toplu kırımlar uyguladılar, yağmaladılar, ancak kendi yaşamlarını da Anadolu'nun sarp dağ yollarında, geçitlerde, bozkırlarında söndürdüler.
Birinci Haçlı Seferi'nde, yukarıda belirtildiği gibi İznik Türklerin elinden geri alındı, ancak Haçlılar Anadolu'da büyük kayıplara uğradılar. Büyük zorluklarla Güneydoğu'ya vardılar. Edessa (Urfa), Antakya ile Kudüs'ü ele geçirdiler. Bu yerlerde kendi yönetimlerini kurdular ve gevşek bağları olan bir konfederasyon halinde örgütlendiler. Bu arada Godefroi de Bouil-lon, Kudüs'ü ele geçirdikten soma burada yaşayan Müslümanları ve Yahudileri kılıçtan geçirtti; kendisini "İsa mezarının koru-yucusu" ilan etti. Ancak çevredeki Müslüman topluluklar bu zalimce davranışı ba-ğışlamadılar ve böylece Müslüman ve Hıristiyanlar arası kanlı çatışmalar sürecine girildi.
1144'te Musul Emiri İmâdettin Zengi'nin Edessa'yı (Urfa) geri alması üzerine başlayan İkinci Haçlı Seferi'ne Fransa Kralı Louis VII Almanya İmparatoru Konrad III, haçlı giysilerini giyerek katıldılar. Ancak bu sefer de Haçlılar açısından tam bir felâkete yol açtı. Almanya İmparatoru Konrad III, Konya Ovası'ndaki savaşta Selçuklu Sultanı Mesud I'e yenildi. îznik'e kaçarak burada Fransa Kralı I.ouis VII ile buluştu. Fransa Kralı, daha sonra Anadolu seferini sürdürdü ve Antalya üzerinden Şam'a giderek bu kenti kuşattı, ancak herhangi bir sonuç alamadı.
1187'de Selahattin Eyyubî'nin Kudüs Kralı Gui Lusignan'ın ordusunu bozguna uğratarak Kudüs'le birlikte tüm Latin Krallığı'nı (Tir dışında) ele geçirmesi üzerine; Papa Gregorius VU'nin buyruğu ile Üçüncü Haçlı Seferi düzenlendi. Ancak Anadolu Selçuklu Sultanı Kılıçarslan II önderliğindeki Türkmenler, Haçlı ordularına büyük kayıplar verdirdiler. Gerçi Haçlılar Konya'ya girdi ve kenti yağmaladılarsa da, başarıları sürekli olmadı. Bir süre sonra Alman İmparatoru Friedrich I Barbarossa, Silifke dolaylarında Göksu Irmağı'nda boğuldu. Bunun üzerine ilaçlılar bir kez daha dağıldılar.
Haçlılar, 1204'teki Dördüncü Haçlı Seferi'nde, Anadolu'nun uçsuz bucaksız bozkırlarında Türkmen saldırılarına hedef olmak yerine, taht kavgalarıyla çalkalanan Bizans'ı işgal etmeyi yeğlediler {Bak. İznik Rum Devleti).

İznik Rum Devleti
Dördüncü Haçlı Seferi'ne İstanbul'un Haçlılar (Latinler) tarafından işgali üzerine, Bizans İmparatoru Aleksios V Dukas kaçmak zorunda kaldı. Onun yerine Laskaris soyundan Theodoros I Laskaris imparator ilân edildi ve Latinlerin kendisine bıraktığı İznik, Bursa ve çevresi ile yetinmek zorunda kaldı. Latinlerin Bulgarlarla anlaşmazlığa düşmesi üzerine, bundan yararlanarak Patriklik orununu İznik'e getirdi; sonra da resmen tahta çıktı (1208). Konya'daki Selçuklu Sultanı ve Bulgar Kralı ile bağlaşma yaptı; imparatorluğuna karşı çıkan Latin ordusunu yenilgiye uğratarak Kuzey¬batı Anadolu'daki egemenliğini sağlamlaştırdı. Bu arada bazı ticaret imtiyazları tanıyarak. Venedik'in desteğini aldı. Böylelikle Theodoros Laskaris'in imparatorluğunu destekleyen İznik Patriği'nin Balkanlarda ve Slavlar üzerinde etkili olmasını sağladı.
Ölümünden sonra yerine geçen, damadı İoannes III Dukas Vatatzes (salt. 1222-1254) döneminde, Latinler Anadolu'da egemen oldukları topraklan terk etmek zorunda kaldılar. Ege adalarının çoğu İznik Rum Devleti'nin eline geçti. Bulgarlarla yapılan bağlaşma sonucu, 1235'te Gelibolu Latinler'den geri alındı. Ancak bağlaşık ordu İstanbul önlerinde yenilgiye uğradı. Ne var ki Vatatzes'in başarılı politikaları sonucunda İznik Devleti, Anadolu'ya yönelik Moğol saldırıları dolayısıyla doğu bölgelerinden bir tehdit gelmemesini de fırsat bilerek önce Makedonya'yı, ardından Selanik'i ele geçirdi (1246). Cenevizlilerin elindeki Rodos'u geri aldı (1249), imparatorluk savında bulunan Epeiroslu Mikhael IFye karşı harekete geçti (1252). Moğol saldırılarıyla tarımsal alanda çöküntü içine giren ve büyük ölçüde yiyecek maddeleri gereksinimi duyan Anadolu ile, ticaret ilişkilerini geliştirme fırsatını iyi değerlendirdi.
1204'te Vatatzes'in yerine geçen oğlu Theodoros II Laskaris, saltanatı boyunca aristokrasiye karşı savaşım vermek zorunda kaldı. Yerine geçen oğlu loannes IV Dukas Laskaris'in hocası olan ve Theodoros H'nin adamı sayılan Georgios Muzalon'a ordu ve soylular karşı çıktılar, Muzalon öldürüldü. 1258'de Mikhael Palaiologos iktidarı ele geçirdi ve imparatorluğa ortak oldu. 1259'da Epeiros Despotu yenilgiye uğratıldı. O zamana değin Venedik'e tanınan ticaret imtiyazları Ceneviz'e tanındı.
Mikhael Palaiologos, 1261'de Latin ordusunun kentte olmamasından yararlanarak âni bir baskınla İstanbullu işgal etti ve böylelikle Bizans imparatorluğu, 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından istanbul'un fethine değin varlığını sürdürebildi.
İznik'te yapılan kazılarda, İznik Rum Devleti dönemiyle ilgili bazı kalıntılara da rastlanmaktadır.

Osmanlılar döneminde İznik
Osmanlılar, daha sonra Osman Bey döneminden itibaren İznik'i fethetmeye çabalamışlardır. Osman Gazi 1300'de İznik'i ilk kez kuşattı. Ancak kenti çevreleyen surlar aşılamadığı için, fetih gerçekleşmiyordu. Bu arada Göl Kapısı'ndan gizlice çıkan bir haberci, Bizans İmparatoru'na kentin kuşatma altında bulunduğu ve dayanmasının giderek zorlaştığı haberini getirdi. İmparator, Muzalon komutasında 2000 kişilik bir orduyu İznik'i kurtarmakla görevlendirdi. Bu ordu gemilerle Hersek Dili mevkiine çıktığında, Osman Gazi tarafından basıldı ve yenilgiye uğratıldı (27 Temmuz 1301). Bu önemli başarıdan sonra, Anadolu'nun batı ve kuzeybatısındaki boylar Osman Gazi'yi bey olarak tanıdılar. Dolayısıyla bir bakıma Osmanlı Devleti bu tarihten sonra kurulmuş oldu.
Osman Gazi, kentin güneyinde günümüzde Dırazali köyünün bulunduğu yerde Daz Ali (Draz Ali) komutasında, doğusunda günümüzde Karadin köyünün bulunduğu yerde de Kara Tigin komutasında konuşlandırdığı müfrezelerle sıkı bir abluka uygulamaya başladı. Bu müfrezeler için küçük kaleler (havaleler) yaptırdı.
Uzun süren ablukadan sonra, Orhan Gazi'nin Pelekanon'da Bizans kuvvetlerini yenilgiye uğratmasının ardından (1 Haziran 1329), kent içindekilerin artık dayanacak güçleri ve yardım alma umutları kalmadığı için, Bizans ve Hıristiyan dünyası için kutsal sayılan ve tarihsel değeri olan Nikaia (İznik) 2 Mart 1331 günü Orhan Gazi'ye teslim edildi. İznik Tekfuru ve adamları, varılan anlaşma gereğince İstanbul Kapısı'dan çıkarak güvenlik altında gemilere binecekleri iskeleye değin götürüldüler; Orhan Gazi de Yenişehir Kapısı'ndan Iznik'e girdi (Bak. OSMAN GAZİ, ORHAN GAZİ, DRAZALİ, KARADÎN).
îznik'in, fetihten sonra, 1335 yılına değin genç Osmanlı Devleti'nin başkenti olduğu savı da öne sürülmektedir. Öte yandan ünlü gezgin İbn Battuta'nın (b. bak.) anlatımından, fetihten sonraki ilk yıllarda İznik, (İbn Battuta'nın "Büyün Hâtûn" adıyla andığı) Orhan Gazi'nin eşi ve Murat Hudavendigâr'ın annesi Nilüfer Hatun'a bir tür "malikâne" olarak verilmişti (Bak. ORHAN GAZİ).
Osmanlı tarihçisi Mehmet Neşrî'ye göre, İznik'in fethi şöyle gerçekleşti:
"(Osmanlılar) İznik'in iki yanma iki havale [küçük kale] yaparak, zikrolunduğu şekilde bir nice yıllar eğirttiler. Kâfirlerin atlıları zaman zaman kaleden akarlar, gazilerle cenk ederlerdi. Gaziler de kimisini kırarlar, kimisi de yine kaçarak kaleye girerlerdi.
Orhan Gazi de kale kâfirlerinin bunaldıklarını bildi. İznik üzerine düştü. Bunun üzerine İznik'in tekvum itimat ettiği bir kâfiri Orhan Gazi'ye göndererek 'Eğer bizimle aht eder, bizi incitmez. Gidenimiz gider, duranımız durursa, bu sözü kabul ederseniz kaleyi verelim' dedi. Orhan Gazi ahdi kabul etti. (İznik) TekM.uv İstanbul Kapısı'ndan çıkarak, halkı ile (birlikte) İstanbul'a gitti. Ama sipahinin çoğu gitmedi, şehir halkı ile (birlikte) Orhan'a karşı çıkarak istikbal ettiler, (onu) Yenişehir Kapısı 'ndan şehre götürerek, kapının iç yanında Abakulus adlı bahçeye kondurdular. Sonra güzel yüzlü kadınlar geldiler. Orhan 'Bu kadınlar nedir?' diye sordu.
'Sultanım, bunların erlerinin kimisi açlıktan, kimisi savaşta kırılmıştır. Yüksek ev hrdc boş kalmışlardır' elediler.
Orhun da gazilere, bunları şer'î nikâhla almalarını buyurdu. Bunun üzerine gaziler bu kadınlarla evlendiler; hazır ev, hazır avrat buldular, geçip saray gibi evlerde otunıverdiler.
Bu fetih, Hicret'in 734'ünde (1333/34) vâki oldu."
Görüldüğü gibi Neşri'nin verdiği tarih, Bizanslı tarihçilerle öteki Osmanlı kaynaklarının verdiği tarihlerle uyum içinde değildir.
iznik, 1402'deki Ankara Savaşı'ndan sonra Timur ordusunun işgaline uğradı ve yağmalandı. Ancak bu yıkımı kolaylıkla atlatarak uzun yıllar önemini komdu. Candarlı soyunun devlet içinde güçlerini korudukları süreçte bayındır kılındı, esasen bereketli bir tarım arazisinde bulunduğundan varsıllaştı, tarikatların ve tekke edebiyatının merkezlerinden biri olarak belirginlesti (Bak. EŞREFZÂDE). Ancak önce Bursa'nın başkent olarak gelişmesinden, ardından Osmanlı'nın Avrupa'da güçlenme¬sinden ve özellikle İstanbul'un fethinden sonra Doğu-Batı ticaret yollarının kanal değiştirmesi üzerine giderek gerilemeye başladı.
Ne var ki İznik, XVII. yüzyılın sonlarına değin, Osmanlı ülkesinde ve bir bakıma o dönemin büyük merkezlerinde çini yapımcılığındaki üstünlüğüyle önemli bir yer tutmaya devam etti. Bu yüzden Osmanlı tarihyazarları İznik'ten zaman zaman, "Çin-İznik" veya "Çinili-Iznik" diye söz etmektedirler (Bak. İZNİK ÇİNİCİLİĞİ).
İznik, XIX. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu demiryollarının yapımına başlanması ile önemini büsbütün yitirdi. Dışarıyla bağlantıları Melcece demiryolu istasyonu, Pazarköy (Orhangazi) göl iskelesi ve Yenişehir'le sınırlı bir duruma düştü.
Kent, XX. yüzyılın başlarında, Ertuğrul Sancağı'nm (merkezi Bilecik) Yenişehir kazasına bağlı bir bucak merkezi idi. 1915'te yeniden ilçe merkezi yapılarak bu kez de İzmit Sancağı'na bağlandı. Daha sonra bir kez daha bucak konumuna indirildi ve Yenişehir İlçesi'ne bağlandı.
Birinci Dünya Savaşı'ndan soma İznik, kısa süre Yunan işgali altında kaldı (Bak. Kurtuluş Savaşı nda İznik).

Salnamelerde İznik
1310 H. (1892) Salnâmesi'nden (özel):
İznik Bucağı'nın 40 köyü bulunmaktadır. Köyleriyle birlikte tüm bucakta 14 hamam, 100 dükkan, 15 han, 8 fırın, 30 kahvehane ve 4 245 ev vardır.
Bucak nüfusu şöyledir:

GRUP       ERKEK    KADIN    TOPLAM
İslâm        5.409    5.130     10.539
Rum           376       326       702
Ermeni        141       124       265
TOPLAM    5.926    5.580     11.506

Bucak merkezi İznik kasabasında, 5'i bayındır durumda ve 2'si harap 7 cami, 2 mescit, 2 medrese, 1 imaret, 1 rüştiye (ortaokul), 1 kilise, 5 han, 4 fırın, 75 dükkân, 8 kahvehane ve 238 ev vardır.
1324 II. (1906) Salnâmesi'nden (sadeleştirerek):
"İznik Bucağı, Yenişehir Ilçesi'nin kuzeybatı kesimini oluşturur. Toprağı üstün derecede bereketli ve verimlidir. Bucak halkı genellikle tarım ve ipekböcekçiliği ile uğraşır. Bucakta yılda 130 000 kile buğday, 100 000 kile arpa, 50 000 kile yulaf, 10 000 kile burçak, 4 000 kile bakla, 3 000 000 kıyye müşküre üzümü, 10 000 kıyye armut, 80 000 kıyye kiraz üretilerek 70 000 kile buğday, 50 000 kile arpa, 20 000 kile yulaf, 3 000 kile burçak, 30 000 kıyye bakla, 2 000 000 kıyye üzüm, 80 000 kıyye zeytinyağı, 40 000 kıyye kiraz Eskişehir ve Adapazarı'na trenle, bucakla sınırı olan Pazarköy İlçesi'ne de kayıklarla gönderilerek ihraç edilir.
Bucak merkezi tarihte (Nikea) adıyla tanınan İznik kasabası olup, aynı adlı gölün kıyısında bulunan antik kentin yerinde kuruludur. Çevresi bağ ve bahçelerle süslüdür. Kasabanın içinde ve dışında bulunan eski eserlerin tarihsel önemi ve değeri herkesçe bilinmektedir. Dört bir yanında sağlam ve benzeri az görülen bir suru ve bu surun dört kapısı vardır. Kuzey yönündeki kapıya istanbul, doğu yönün-dekine Lefke, batı yönündekine Göl ve güney yönündekine Yenişehir Kapısı denilir. Bu kapılar Roma ve Bizans dönemlerinde büyük özenle yapılmış olup asıl durumlarını korumaktadırlar.
Kasabada yeni yaptırılmış bir hükümet konağıyla bir belediye dairesi, bir demiryolu acenteliği, bir ilkokulla bir sıbyan okulu, 100 dükkân, 7 han, 6 fırın, 5 kahvehane, bk otel, 3 imaret, 1 hamam, 600 ev ve 2 500'den çok nüfus vardır.
Kasabada eski İslâm kurum ve eserlerinden Eşref Rûmî hazretlerinin türbesi ile camisi, Candarlı Halil Hayreddin Paşa hazretlerinin yaptırdığı Yeşil Cami, bazı büyük kişilerin türbeleri vardır. Hükümet konağı dolayında ve kasabanın ortasında bulunmakta olan Ayasofya adıyla tanınmış ve eski ender eserlerden sayılan harap cami-i şerif ve daha birçok eski kurum ve eserler bulunmaktadır. Kasabanın Rum mahallesindeki lise de eski ve ender eserlerdendir.
Yenişehir kasabasıyla İznik'in, demiryolu bulunan Mekece'ye çok iyi bir yolu vardır. Kasabaya, Pazarköy [Orhangazi kasabasından haftada bir iki kez üç adet yelkenli ve beş altı tanilato hacminde kayıklar işlemektedir. Bu kayıklarla kasabaya çeşitli eşya getirilip, kasabadan da hububat ve zahire ile, fıçı ve inşaat tahtası ihraç olunmaktadır.
Kurtuluş Savaşı'nda iznik *
İlk kuva-yı milliye çalışmaları: 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması ile işgalci güçlerin ilgi alanı içine giren ve zaman zaman hedefi olan İznik, bütün ulusal savaşım sürecinde önemli olayların yaşandığı yurt köşelerinden biri olmuştur. Ulaşım sistemindeki kritik konumu ve var olan ekonomikstratejik önemi nedeniyle bir bakıma köprübaşı özelliği taşıyan kent ve yakın çevresi, gerek İngilizlerle Yunanlıların, gerekse İstanbul hükümetlerinin ve Ankara'nın üs ve cephe olarak yararlanmaya çalıştıkları yöredir.
Bu konumu dolayısıyla İznik, taraflar arasında iki kez el değiştirmiş, yakılıp yıkılmıştır. Avdan ve Samanlı dağları arasında sıkışıp kalmış bu küçük kasaba, saldırılar, katliam ve göçler nedeniyle, bir ara hayalet kent durumuna düşmüştür.
Savaş öncesinde kendi halinde bir tarih ve tarım diyarı olan İznik ve yakın çevresi, Mondros'tan sonra Rum çoğunluğu sağlama çabalarına sahne oldu. Yunanlıların bu amaçla, Patrikhane ve Kızılhaç aracılığıyla Ege Adalan'ndan Anadolu'ya getirdiği Rumlardan çeteler oluşturuldu. Bu çeteler bölgeyi yağmalamaya, baskın, soygun, yakıp yıkmalar ve adam kaçırmalarla Türkleri göçe zorlamaya çabaladılar.
Bu gelişmeler üzerine İznikli Halil İbrahim Ağa (Gürsoy), Ali Osman Ağa (Akıncı), Hasan Tahsin Bey (Akıncı), Hüseyin Avni Bey (Oktay), Hasan Fehmi Bey (Alp), Hüseyin Bey (Demirci), Mehmet Tevfik Bey (Sindel), Hasan Çavuş (Kumcu) ve Çolak Mehmet Çavuş (Yavuz) gibi yurtseverlerin girişimiyle ilk direniş örgütü oluşturuldu ve çevredeki Rumların taşkınlıkları önlendi. Daha sonra bu oluşum, Hasan Tahsin Bey'in komutasında "Milli Targan Bey Taburu" adıyla ulusal savaşımda görev aldı.
Yukarıda anılan çekirdek kadro Eylül 1919 sonlarında Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti İznik Hey'et-i İdaresi (yönetim kumlu) oluşturuldu.
îznik kuva-yı milliye birliği (Milli Targan Taburu) ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti şube yönetimi, ulusal savaşım sürecinde önemli hizmetler üstlendi. Ankara'da açılan ilk TBMM'ye, İznikli Halil İbrahim Ağa (Aksoy), Kocaeli milletvekili olarak katıldı (o sırada İznik, Kocaeli'ne bağlı idi). Halil İbrahim Ağa, TBMM'de İktisat, Nafıa (Bayındırlık) ve Defter-i Hakanı (Tapu) komisyonlarında görev aldı {Bak. GÜRSOY, Halil İbrahini).
Yunan işgali: 8 Temmuz 1920 günü Bursa'yı işgal eden Yunanlılar, daha sonra Gemlik i İngilizlerden devraldılar, ardından Orhangazi ve İznik doğrultularında ilerlemeye başladılar. İznik bölgesindeki ilk çarpışmalar, Müşküre ile Narlıca arasında gerçekleşti. Gökbayrak Cemal Bey komutasındaki milis güçleri, düşmana ağır kayıplar verdirdi. Ancak sayı ve donanım bakı¬mından çok üstün durumda olan Yunan ordu birlikler, Gökbayrak Taburu'nu atarak İznik yönünde ilerlemeyi sürdürdü. Bunun üzerine halk kenti boşaltarak dağ köylerine çekildi. Böylece 12 Temmuz 1920'de İznik işgal edildi. Bir süre sonra Geyve'de bulunan Ali Fuat Paşa'ya (b. bak.) bağlı 600 kişilik Mehmet Çelebi Milis Tabum, İznik üzerinde baskı kurdu ve Yunanlılar 30 Eylül 1920 günü kenti boşaltarak Derbent ve Dırazali sırtlarına çekilmek zorunda kaldılar. Bu ilk işgal, iki ay onüç gün sürdü.
Güneydeki komşu ilçe Yenişehir'i de ele geçiren Yunan ordusu birlikleri, hem bu yönden, hem de kuzeydeki Karamürsel üzerinden bir kez daha İznik'e saldırdılar. 24 - 28 Kasım 1920 tarihleri arasında sur içi ve dışında kanlı çatışmalar oldu. Ancak düşman, 28 Kasım'da kesin olarak geriye atıldı (bu tarih, sonradan Iznik'in kurtuluş günü olarak kabul edilecektir).
iznik ve çevresi, Birinci ve İkinci İnönü ve Sakarya savaşları sırasında, Kocaeli Grup Komutanlığı birlikleri tarafından savunuldu. Bu birlikler içinde Süleyman Askeri (Savaş), Mehmet Tevfik (Sindel) beylerle ve Çolak Mehmet Çavuş (Yavuz) ve daha pek çok yurtsever İznikli görev aldılar.
Büyük Taarruz günlerinde İznikliler, TBMM Ordularının kuzey kanadını oluşturan birliklerimizin lojistik desteğini sağlama yükümlülüğünü üstlendiler ve bu yükümlülüğü başarıyla yerine getirdiler.
Bölgedeki en kanlı savaşlar, 5 - 6 Eylül 1922 günleri, İznik - Yenişehir yolunun her iki yanındaki sırtlar üzerinde gerçekleşti. Bu yörede Kızılhisar - Derbent köyleri arasındaki bölgede, düşmanın 11. Tümeni'ne ağır kayıplar verdirildi.
Cumhuriyet döneminde İznik Cumhuriyet'in ilânından sonra 1927 yılında, İznik İçişleri Bakanlığı'nca yeniden bucak merkezi yapılarak Yenişehir'e bağlandı; 46 köyünden 10'u Bilecik'in Osmaneli İlçesi'ne verildi.
Daha sonra 15 Mayıs 1930'da çıkartılan 1612 Sayılı Yasa ile İznik 1 Eylül 1930'dan geçerli olarak yeniden ilçe yapıldı ve Bursa'ya bağlandı.
Çağdaş dönemde İznik, Antik Çağ'dan başlayıp Osmanlı'nın yükseliş dönemi sonlarına değin süregelen çok zengin ve değişken bir açık müze konumundadır. Özellikle son yıllarda üzerinde ciddi biçimde durulmaya başlanan "çini sanatındaki yeri ve önemi bakımından da dünyanın ilgi odağı olmaya aday bulunmaktadır. Öte yandan İsa'nın doğumunun 2000. yılı dolayısıyla Hıristiyan dünyasının dinsel merkezlerinden biri olarak ela önem kazanmıştır. Kent, iyi bir planlama ve yeterli yatırım olanaklarının sağlanmasıyla, kısa süreli yaz turizmi yanı sıra "inanç turizmi" alanında da gelişme göstermeye adaydır.
İznik ve çevresi özellikle zeytinciliğe ve bağ-bahçe ürünlerine bağlı tarımsal etkinliklerle ekonomisini sürekli olarak geliştirmektedir. İznik Gölü'nden gerek göl ürünleri, gerekse turistik açıdan yeterince yarar sağlanamamaktadır.

Milli Eğitim
Osmanlı Devleti'nin sonlarında İznik, değişik ilçelere bağlı ve giderek küçülmekte olan bir bucak konumunda olduğundan, eğitim-öğretim etkinlikleri bakımından da oldukça geri düzeyde bulunuyordu.
Cumhuriyet'ten ve özellikle ilçe olmasından sonra, İznik ve çevresinde de her düzeyde okulların ve bu okullarda öğrenim gören öğrencilerin sayısında artışlar olmuştur.
Buma Ansiklopedisi'nin ilk baskısında yer verilen 1983 yılı verilerine göre, İznik İlçesi'nde 45 ilk, 2 orta ve 4 de lise düzeyinde eğitim veren okul bulunmakta idi.
2001-2002 öğretim yılında iznik İlçesi'nde etkinlik gösteren okullar ile, bu okullardaki öğrenci, öğretmen ve derslik sayıları şöyledir:
İlköğretim aşamasında 17 okul, 5.784 öğrenci, 225 öğretmen ve 184 derslik.
Ortaöğretim (lise) aşamasında 5 okul, 1 465 öğrenci, 114 öğretmen ve 63 derslik.
Ayrıca Uludağ Üniversitesi'ne bağlı İznik Meslek Yüksekokulu (b. bak.) vardır.

BELEDİYE
Belediye binasının bir yangın sonucu tahrip olması dolayısıyla İznik Belediyesi'ne ilişkin sağlıklı bilgiler bulunamamaktadır. 1324 (1906) ve 1325 (1907) tarihli Hudavendigâr Vilâyeti Salnamelerinde, Yenişehir'e bağlı bir nahiye (bucak) olarak kayıtlı iznik'te belediye örgütü gösterilmemiştir. Ancak 1927 tarihli Bursa Vilâyeti Salnâmesinde şu bilgi verilmektedir:
"Yenişehir kazasına tabi İznik nahiyesi belediyesi 1300 [1883 veya 1884 R.] tarihinde tesis edilmiştir, (...) İznik Belediyesi kuyudatı [kayıtları] nnıhterik [yanmış] olduğundan belediye reisleri tarih-i hizmetleri elde edilememişse de, gelen belediye reisleri esâmisini [adlarını] ve hizmet müddetlerini (tahkikata müsteniden) beıvech-i zîr kaydediyoruz:

                                                                                                  Müddetleri
                                                                                                  Sene     Ay
Ömer Hilmi Efendi                                                                              6
Ali Ağa ve Ali Osman Efendi                                                                 1       
Ali Osman Ağa                                                                                  2
İbrahim Efendi ve   
Selahattin Efendi                                                                               1       
Molla Mehmet Efendi                                                                          4
Ali Osman Ağa ve Ali Bey                                                                              9
Ali Bey                                                                                             1
Mehmet Cemal Efendi                                                                          1

Bu salnamede, 1926-1927 yılları veya daha önceki yıllar için belediye başkanı adı verilmediğine göre, olasılıkla 20. yüzyılın başlarından veya daha ileri bir tarihten itibaren 1933 yılına değin İznik'te belediye örgütünün kaldırıldığı anlaşılmaktadır.
1933'ten 1941'e değin Ali Rıza Çandar, Mehmet Gündem, Mustafa Davara ve Mehmet Sindel başkanlık görevlerinde bulunmuşlarsa da, göreve geliş ve ayrılış tarihleri belirlenememiştir.
Sonraki yıllarda belediye başkanları:
Hafız Selim Demircan              1941-1944 (?)
Hüseyin Oktay                      1946-1950
Mustafa Doğan                     1950-1955
Ilüseyin Darcan                     1955-1960
Salim Taşkın                         1960-1963
İnal Sargın                           1963-1968
Şükrü Öztürk                        1968-1973
Inal Sargın (2. kez)               1973-1977
Erdoğan Savaş                     1977-1980
Rafet Savaş (atama ile)          1980-1984
Erdoğan Savaş (2. kez)          1984-1987
Mehmet Kaman                     1989-1994
Mehmet Kaman (2. kez)          1994-1999
Zeynel Abidin Turan               1999-


ÜYELERİMİZE İNDİRİM YAPAN FİRMALAR

BGC üyelerine indirim yapan sağlık ve eğitim kurumları ile yapılan sözleşmeler yenilendi. devamı

BGC ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU...

Bursa Gazeteciler Cemiyeti tarafından geleneksel olarak organize edilen “BGC Başarı Ödülleri Yarışması”... devamı

BİK GENEL MÜDÜRÜ DURAN: “BASINIMIZA KATKI İÇİN VARIZ”

Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Rıdvan Duran, BGC Başkanı Nuri Kolaylı’yı Basın Kültür Sarayı’ndak... devamı

BGC ÖDÜL SÜRECİ BAŞLADI

Bursa Gazeteciler Cemiyeti tarafından her yıl geleneksel olarak organize edilen Gazetecilik Başarı Ödülleri Y... devamı

Marmara Bayram’ın konusu “Bursa turizmi”

Marmara Bayram Gazetesi’nde ana konu olarak “Bursa turizmi ve Bursa’nın bilinmeyen yöreleri” ele alınaca... devamı