Çalışma İlişkileri

Medyada Çalışma İlişkileri


Medya sektöründe bir çalışan olmak, günümüz koşullarında ne ifade etmektedir? Medyada çalışmak, medya çalışanı olmak, aslında, genel anlamda bir emekçi olmaktır. Medya sektörünün gömülü olduğu dünya genelindeki iktisadi, siyasi ve ideolojik yapıya bakıldığında, son yıllarda, çalışanlar için işlerin kötü gittiği bir dönemden geçmekte olduğumuz çok açıktır. Çalışanların hakları, çalışma saatleri, ücretleri ve çalışma koşulları anlamında bir geriye gidişten bahsetmek mümkündür. Medya sektörü de bunun bir parçasını oluşturmakta ve aslında en acılı parçasını oluşturmaktadır. Medya sektörü, bu anlamda, son dönemde, çok eleştiri alacak bir yapıya sahiptir. Fakat medyada çalışma ilişkilerini anlamadan ve/veya anlamlandırmadan önce genel resmi görmek ve ardından medyayı mercek altına almak gerekmektedir.
İlk yanıtlanması gereken soru, kuşkusuz, içinde yaşadığımız toplumun nasıl anlamlandırılabileceğidir. Bugünün Türkiye’si nasıl kavranabilir ve/veya nasıl anlamlandırılabilir? İkinci olarak, “küreselleşme” diye anılan ve çok tartışılan kavramı nasıl düşünebiliriz ve/veya nasıl düşünmeliyiz? Üçüncü olarak, küreselleşme döneminde çalışma ilişkileri nasıl şekillenmektedir? Dördüncü olarak, medyada çalışma ilişkileri nasıl bir dönüşüm içerisindedir? En son olarak ise, yaşadığımız bu süreçte, medya çalışanlarına baktığımız zaman, yaşanan olumsuzluklara karşı bir direnişten, bir boyun eğmeden yoksa bir onay vermeden mi söz edebiliriz?
İçinde Yaşadığımız Toplum: Küresel Kapitalizmin İktisadi, Siyasi ve İdeolojik Yapısı
Kapitalist bir toplumda yaşıyor dünyanın büyük bir kesimi ve Türkiye. Kapitalist toplumu anlarken üç yapı çok önemlidir, zira, bu üç yapı birlikte işlemektedir. İlk olarak, kapitalizmin, malların ve hizmetlerin üretildiği iktisadi bir yapısı vardır. İkinci olarak, siyasetin üretildiği siyasi bir yapısı vardır. Üçüncü olarak ise bir düşünce yapısı vardır. Bu üçü bir arada toplumu oluşturmaktadır. Kapitalist toplum, krize girdiği dönemlerde, iktisadını, siyasetini ve ideolojisini değiştirmekte ve kendisini yenilemeye çalışmaktadır. Dolayısıyla, kapitalizmin kriz dönemlerinde hem iktisadi yapı hem siyasi yapı hem de, belki de en önemlisi, bizler için neyin doğru olduğuna inanmamızı sağlayan, ideolojik yapı değişmektedir.
Küreselleşme neden önemlidir? Son dönemde, 1970’lerin sonlarından bugüne, içinde bulunduğumuz dönem, “küreselleşme” ya da “küresel kapitalizm” diye adlandırılmaktadır. Bu dünyanın her yerinde yaşanan bir gelişmedir. Hem gelişmiş ülkelerde hem de Türkiye gibi az gelişmiş ülkelerde. “Küreselleşme” denilen olgu, tam da 1970’lerin sonunda, dünyanın girdiği krizden çıkmak için kendisini iktisadi, siyasi ve ideolojik yeni bir yapı yaratma çabasıdır. Tarihsiz yaşanan toplumlarda, sanki bu hep böyleymiş gibi algılanmaktadır. Oysa ki, “küreselleşme”, kapitalizmin bir anı ve bir uğrağıdır. 1970’lerin sonundan bu yana, yaşadığımız toplum kendisini iktisadi, siyasi ve ideolojik olarak yeniden yapılandırmaktadır. İşte medyada çalışmak gerçeği de tam bu yapının içine oturmaktadır.
İlk olarak, küreselleşme dediğimiz toplumun iktisadi yapısı deyince ne anlıyoruz? Küresel kapitalizmin iktisadi yapısında, sermaye, ulusal sınırların içinde kalmak istememektedir. Sermaye, bütün dünyada yatırım yapmak ve tüm dünya pazarlarına ulaşmak istemektedir. Küresel sermaye, önünde hiç sınır tanımadan, dünya üzerindeki tüm karlı yerlere gitme çabasındadır. Peki, emeğin, önünde de sınırların kalktığı ve emeğin de kendisi için en iyi ücretlere sahip ülkelere gitmek için önünde sınırların olmadığı bir yapıdan konuşabilir miyiz? Hayır! Küreselleşme derken bahsedilen emeğin değil; sermayenin küreselleşmesidir. Emek, yerel sınırlarda kalacaktır ve sermayeye kapıları açacaktır. Küresel sermayenin, dünya üzerindeki etkinliğinin en önemli aracı, kuşkusuz, çokuluslu şirketlerdir. Çokuluslu şirketler, birden fazla ülkede üretim yapan şirketlerdir ve tüm dünyada faaliyet göstermektedirler. Medyaya bakıldığında da, aynı yapı gözlemlenmektedir. Artık medya şirketleri, dünyanın her yerinde iletişim alanından sorumlu olmak istemektedirler. Küresel medya denilen medya yapısında büyük tekeller bulunmaktadır. Her yere yayılmış durumdadırlar ve dünya üzerinde iletişimin oldukça önemli bir bölümünü, onlar yönlendirmektedirler. Son olarak, iktisadi yapıda, yine bizim için önemli olan nokta: “devletin ekonomiden elini çekmesi” talebidir. Medyada sürekli okuduğumuz: “hantal devlet”, “bürokratik devlet” ve “bir işe yaramaz devlet”. İktisadi yapıdan tümüyle devletin dışlandığı bir sürecin içinden geçilmektedir.
İkinci olarak, küreselleşmenin siyasi yapısına baktığımızda, siyaseten de artık karşımıza ulusal hükümetler değil, uluslararası örgütler çıkmaktadır. Küresel kapitalizmi kim yönlendirecektir?: Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (DB), Dünya Ticaret Örgütü ve diğerleri. Bu büyük uluslararası örgütler, siyasi yapıda oldukça belirleyici konumdadırlar.
Üçüncü olarak, küresel kapitalizmin ideolojik yapısına baktığımızda, artık dört kavramla konuşulmaktadır. İlk kavram, “birey”dir. Bütün reklamlar, “Sen! Yapabilirsin. Koş ve yap” diye seslenmektedir. Dönemin en önemli veciz sözü, kuşkusuz, “Elmanı kızart ve başarılı ol”dur. Esas olan bireydir ve sürekli bizi birey olarak çağırmaktadırlar. İkinci kavram ise “rekabet”tir. Sürekli tekrarlanan “rekabet” kavramı ise, “rakip olun, esas güzellikler bu rekabetten çıkacak” demektedir. Üçüncü kavram ise o büyülü “piyasa” kavramıdır. “Piyasa”, her şeyin alınıp satılacağı bir mecradır. Dördüncü kurucu kavram ise “özgürlük”tür. Son dönemde, gezi dergileri, özgürlükten bahsetmektedir: “Canın sıkıldı değil mi? Bin uçağa ve git. Çok uzaklara git. Özgürsün” Özgürsün! Bir engel var mı uçağa binmeyi engelleyen? Yok! O zaman sen de özgürsün!
Küresel kapitalizm, kendisini bu kavramlar (birey, rekabet, piyasa ve özgürlük) üzerine kurarken; ideolojik yapısı, bazı kavramları dışlamaktadır. Dışlanan kavramlar, “dayanışma”, “toplum” ve “eşitlik”tir. Dolayısıyla, “toplum”, “dayanışma” ve “eşitlik”, bunlar küresel kapitalizmin ideolojik yapısında yok sanan kavramlardır.
Küreselleşme Sürecinde Çalışma İlişkileri: Güçlenen Sermaye ve Gücünü ve Haklarını Kaybeden Emek
Çalışanlarla çalıştıranlar arası ilişkilerde güç dengesinin çalışanlar aleyhine geliştiği bir dönemdeyiz. Yine de, ele aldığımız konu ile ilgili olarak şu noktaların altını çizmekte fayda var: bugünün koşulları içerisinde emek piyasasında emeği talep eden işverenle emeğini arz eden işçi arasında, stratejiler belirleme kapasite açısından ciddi farklılıklar vardır. İşveren her zamanki endamı ile “elimi sallasam ellisi” derken; gayet hoyratça anılan bu elli kişinin bir araya gelerek kendilerine “sunulan” çalışma koşulları ve ücretler üzerinde bir baskı yapma kapasiteleri oldukça azalmış durumdadır. Diğer bir deyişle, yüksek ve kronik işsizlik koşullarında, sendikasız ve örgütsüz çalışanlar, işverenin onlara sunduğu “esnek çalışma” koşullarını kabul etmektedirler.
İçinden geçmekte olduğumuz dönemi, diğer bir deyişle, küresel kapitalizmi öncekilerden ayıran en önemli özellik, sınıf ilişkileri ve sınıf mücadelesi açısından tümüyle farklı bir toplumsal örgütlenmeye sahip olmasıdır. Özellikle merkez ülkelerde ve kısmen çevre ülkelerde son yarım yüzyıldır varolan refah devleti uygulamalarından gerek içerik gerekse biçim açısından tamamen farklı toplumsal ilişkiler gelişmektedir ve sınıflar arasında daha önceki dönemde geçerli olan “rıza”ya ve “uzlaşma”ya dayanan güç ilişkileri tarihten silinmektedir. Böyle bir dönemde, sermaye, sınıf iktidarını yeniden üretebilmek için emeğin koşulsuz itaatine ihtiyaç duymaktadır. Sermayenin, emeğin itaatini arttırabilmek için geliştirdiği stratejiler arasında en önemlileri sendikasızlaştırma, kuralsızlaştırma ve “esnek çalışma”dır.
Küresel kapitalizmin ekonomik, toplumsal, siyasal ve ideolojik yeniden üretim süreçleri üretim noktasından başlamaktadır. Dolayısıyla, üretim noktasında yeniden örgütlenmenin adı olan “esnek çalışma”yı doğru teşhis etmek gerekmektedir. Son dönemde, üretim noktasında sermaye, karlılığını ve emek üretkenliğini arttıracak yeni yöntemler aramaya yönelmiştir. Önceki dönemin, belirli saatler içinde, sosyal güvenceli ve sendikalı olarak çalışma biçimi sermayenin karlılığına tehdit oluşturmaktadır. Diğer bir deyişle, bu çalışma biçimi, hem ücretler hem de çalışma koşulları adına çok “katı”dır. Sermaye, bu karlılığını sınırlayan katı uygulamalardan kurtulmak niyetindedir; çalışma saatlerini ve ücretleri “esneklik” içinde kendi belirlemek istemekte ve sosyal güvencenin ve sendikanın yarattığı ek yüklerden kurtulmak istemektedir. Diğer bir deyişle, ücretleri, sosyal güvenceyi, örgütlülüğü, zamanı ve mekanı kendi lehine doğru esnetmek istemektedir.
Medyada Çalışma İlişkileri
Her sektör gibi basın sektörü de hem ulusal/küresel piyasada mevcut eğilimleri doğuran gerilimlere açık hem de kendine has dinamiklere sahiptir. Esneklik, bu sektör için, diğerlerinde olduğu gibi, ulusal/küresel eğilimlerin bir parçası olarak “tepeden inme” bir konudur ve küresel ölçekte sınıf dengelerinde meydana gelen dönüşümün çalışma ilişkileri alanındaki yansımasıdır. Kar oranlarını artırmak peşinde koşan tekelci medya, emek maliyetini en aza indirmeyi “esnek çalışma” adı altında şiar edinmiştir. Emek maliyetini azaltmak yolunda esnek çalışma ile ilk olarak istihdam olanakları azaltılmaktadır. Bu konuda, teknolojiden de yararlanılmaktadır. Her yeni makinenin iş yükünü arttırdığı ve sağladığı verimlilik artışı nedeniyle işçi sayısını azalttığı açıktır. Medyada esnekliğin diğer bir tezahürü, “iş güvencesi”nin ortadan kalkmasıdır. Medyada esnek çalışma, çıraklık müessesesine benzer bir şekilde, stajyer personelin ömür boyu stajyer personele terfi ettirilmesi olarak ortaya çıkmaktadır. “Stajyer” personel, sigortasız, sosyal güvencesiz ve örgütsüz genç emek olarak işverene istediğinden daha fazlasını vermektedir. “Stajyer”lik süreleri sürekli olarak uzamaktadır. “Stajyer”lik sonrası dönem, “kaşeli çalışma” adı altında, haber başına ücret ödenen gene kadrosuz ve sigortasız çalışma biçimidir. Stajyerlik ve kaşeli çalışma dönemlerini geçenler için kadrolu çalışma umudu vardır. Bu tahmin edilebileceği gibi çok az kişiye nasip olmaktadır. Kadrolu çalışma gündeme geldiğinde de “esneklik” uygulamaları bitmemektedir. Esnek çalışmanın bir diğer görüntüsü ise, basın çalışanlarının, 212 sayılı -görece çalışanlar adına olumlu maddeler içeren- Basın İş Kanunu kapsamı dışında çalıştırılmalarıdır. Kadrolu çalışanların çok sınırlı bir bölümü 212 sayılı Basın İş Kanunu kapsamında istihdam edilmekte; büyük bir bölümü ise İş Kanunu kapsamında, ya da “telif”li çalışma olarak istihdam edilmektedirler.
Diğer bir esneklik uygulaması, “free-lance muhabirlik ve yazarlık” kurumunun geliştirilmesidir. Bu durumda, “telif ücreti” üzerinden çalışan sigortasız, sosyal güvencesiz ve örgütsüz basın çalışanlarını bulmak mümkündür. Esnekliğin bir diğer görüntüsü ise “havuz sistemi” denilen yöntemle, basın çalışanın tek ücret karşılığında birkaç gazete ve televizyona hizmet vermesidir. “Havuz sistemi” yöntemi ile bir medya tekeline bağlı basın çalışanının haberi aynı işverenin tüm gazete, dergi, ajans, radyo ve televizyonlarında kullanılabilmektedir. Esnek çalışmanın bir diğer görüntüsü, medyada üst düzey yöneticilerin ücretleri ile diğer basın çalışanlarının ücretleri arasındaki uçurumdur. Esnek çalışma adına bir diğer uygulama ise ikili ücret yapısıdır: Ücret, iki kısımdan oluşmaktadır: Kıdem tazminatına esas oluşturan ve bordro üzerinde asgari ücret olarak gösterilen miktar ve “telif” adı altında yapılan ek ödemeler. Bu durumda, işveren “telif” adı altında sigortasız ve vergisiz bir ücret ödemekte ve basın çalışanın işten çıkarılması durumunda düşük bir kıdem tazminatını garantilemektedir. Esnek çalışma, örgütsüz çalışma demek olduğundan medya sendikadan arındırılmıştır. Sendikal faaliyet, tıpkı otomotiv sektöründeki bir işveren gibi, basın yayın sektörünün işvereni için de –sendika stratejilerine göre değişse de- istenmeyen bir şey olarak kabul etmektedir. Türkiye Gazeteciler Sendikası, 1979-1994 yılları arasında 18 işyerinde örgütlüyken, bugün yalnızca Anadolu Ajansı’nda örgütlüdür.
Medya Çalışanlarının Dramatik Dönüşümü
Diğer çalışanlar gibi basın çalışanları da bu kapsanmışlık ve kuşatılmışlık içinde yer alıyorlar. Medyada küresel ve tekelci sermaye, “esnek çalışma” adı altında örgütsüz, sosyal güvencesiz ve çok düşük ücretlerle istihdam etmenin yollarını aramakta ve bulmaktadır; böyle bakınca, basın çalışanları “şahin pençesinde yavru kuş” olarak görülmektedirler. “Şahin pençesinde yavru kuş” olmadıklarını söyleyecek basın çalışanını bulmak da zor gözükmektedir. Zira, sermayenin bu yeniden yapılanma sürecinde tasarladığı, hareket noktası aldığı ve var etmeye çalıştığı “birey”i, basın çalışanları nezdinde yeniden ürettiği gözlemlenmektedir. Diğer bir deyişle, gazetecilikte, “araştırmacılığı” ve “kamusal yararı” ilke edinen basın çalışanının yerini “piyasanın etkinliği ve rekabeti”, “bireysel sorumluluk”, “kendi çıkarını en çoğa çıkarma” gibi kavramları ilke edinen basın çalışanı almaktadır. Basın çalışanının, sahip olduğu/olması gerektiği hakları bizzat kendi elleriyle inkar edişinin dünyası yaratılmaktadır.
İşverenin her zamanki endamı ile “elimi sallasam ellisi” derken, gayet hoyratça anılan elli kişinin bir araya gelerek kendilerine sunulan çalışma koşulları üzerinde bir baskı yapma kapasitelerinde bir değişiklik olmadıkça, esnekliğin hem genel hem de basın sektörüne ilişkin uygulamaları ancak “mevcut korku hikayelerine bir yenisi” olarak eklenecektir. “Şahin pençesinde yavru kuş” olmadıklarının anlaşılması ise basın çalışanlarının kendilerine sunulan yeni anlamlar dünyasını reddetmeleri ile olacaktır.

NOTLAR
1 Kapitalist toplumu sosyal bütünlük içinde anlamlandırmaya çalışan bir çalışma için Fuat Ercan’ın “Toplumlar ve Ekonomiler” kitabına bakılabilir.
2 Küreselleşme üzerine genel değerlendirme için Paul Hirst ve Grahame Thompson’un “Küreselleşme Sorgulanıyor” adlı kitabına bakılabilir.
3 Küreselleşmenin iktisadi yapısı üzerine Michael Chossudovsky’nin “Yoksulluğun Küreselleşmesi” adlı kitabı önemli bir çalışmadır.
4 Küreselleşme sürecinin siyasi yapısı ile ilgili Gencay Şaylan’ın Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi adlı kitabı önerilebilir.
5 Küresel kapitalizmin ideolojik yapısı ile ilgili James Petras’ın Küreselleşme ve Direniş adlı kitabı incelenebilir.
6 Küreselleşme sürecinde çalışma ilişkileri üzerine daha detaylı bir okuma için Gamze Yücesan-Özdemir ve Ali Murat Özdemir’in Sermayenin Adaleti adlı kitabına bakılabilir.
7 Medyada çalışma ilişkileri üzerine detaylı bir araştırma için Atilla Özsever’in Tekelci Medyada Örgütsüz Gazeteci adlı kitabına bakılabilir.


Bilgi: Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gamze Yücesan Özdemir’in 26 Nisan 2008 tarihinde verdiği “medyada çalışma ilişkileri” konulu seminer.

ÜYELERİMİZE İNDİRİM YAPAN FİRMALAR

BGC üyelerine indirim yapan sağlık ve eğitim kurumları ile yapılan sözleşmeler yenilendi. devamı

BGC ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU...

Bursa Gazeteciler Cemiyeti tarafından geleneksel olarak organize edilen “BGC Başarı Ödülleri Yarışması”... devamı

BİK GENEL MÜDÜRÜ DURAN: “BASINIMIZA KATKI İÇİN VARIZ”

Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Rıdvan Duran, BGC Başkanı Nuri Kolaylı’yı Basın Kültür Sarayı’ndak... devamı

BGC ÖDÜL SÜRECİ BAŞLADI

Bursa Gazeteciler Cemiyeti tarafından her yıl geleneksel olarak organize edilen Gazetecilik Başarı Ödülleri Y... devamı

Marmara Bayram’ın konusu “Bursa turizmi”

Marmara Bayram Gazetesi’nde ana konu olarak “Bursa turizmi ve Bursa’nın bilinmeyen yöreleri” ele alınaca... devamı