Ahmet Hakan



Gazeteci Ahmet Hakan, “Aydınlarla Yüz Yüze Söyleşileri’nde Bursalılarla buluştu
“Başbakan Erdoğan’ın hükümette yaptığı değişikliğe, öyle büyük önemler atfedilmesini doğru bulmuyorum. Bazı isimler gitti, bazı isimler geldi; ama sonuç tipik bir AKP kabinesidir. Eskisinden daha içe kapanık, daha muhafazakar, daha izole bir yola girildiği de söylenebilir.”
“Türkiye’de kimi kesimler, bir takım gelişmelerin arkasında  –özellikle de bu gelişmeler beklentilerine aykırı düşüyor ve belki, etkileme şansları da olmuyorsa-, esrarengiz  güçler, esrarengiz hadiseler arama eğilimindeler.  Fethullah Gülen’e ve cemaate ilişkin abartılı yorumlarda bunu görüyorum.”
“Atatürk, bizi eşit ve özgür yurttaşlar kılmanın çabası içindeydi. Bunu başardığını veya en azından, bu yolda cok önemli mesafeler aldığını kabul etmek lazım. İran Şahı,  Atatürk’ün dünya görüşünden fersah fersah uzak biriydi.  İran’daki eski rejimi Humeyni rejimine tercih etmenin hiçbir anlamlı tarafı olamaz.”

Nilüfer Belediyesi, Uludağ Üniversitesi, Bursa Gazeteciler Cemiyeti’nin ortaklaşa düzenlediği “Aydınlarla Yüz Yüze Söyleşileri”nde,  bu kez gazeteci yazar Ahmet Hakan Bursalılarla bir araya geldi. Basın Kültür Sarayı Uğur Mumcu Etkinlik Salonu’ndaki söyleşide, çoğu güncel konularda olmak üzere dinleyicilerin yönelttiği soruları yanıtlayan ve görüşlerini açıklayan Ahmet Hakan, söyleşi sonrasında  Bursa Basın Tarihi Müzesi’ni gezdi ve Nilüfer-Akkılıç Kütüphanesini de ziyaret etti.
Hürriyet Gazetesi Yazarı Ahmet Hakan, söyleşinin başlangıcında “topluluklar önünde konuşmaya alışık olmadığını” belirterek, “söyleşinin soru ve cevaplarla yürümesinin hem düşüncelerini açıklamak, hem de dinleyicilerin  görüşünü öğrenmek bakımından daha yararlı olacağını düşündüğünü” söyledi.
Ahmet Hakan, bir dinleyicinin “Kabine’deki değişikliği nasıl yorumladığı” şeklindeki  sorusuna, “Bu konuda spekülatif sözler ediliyor. Yeni kabine ile Başbakan’ın yeni bir rota çizdiği ve olasılıkla bundan sonra işlerin daha farklı yürüyeceği vs. söyleniyor. Daha doğrusu, bu konuda gazetelerde ve televizyonlarda farklı değerlendirmeler, farklı yorumlar yapıldığına şahit oluyoruz. Böyle olması da gayet tabii…  Çünkü herkes durduğu yere göre konuşuyor. Kimi durumda beklentisine göre, niyetine göre konuşuyor. Özel bilgilere, özel bir takım istihbarata dayananlar da var şüphesiz bu yorumlar arasında…  Aslında, hepimiz için geçerli bir durum; genellikle durduğumuz yerde, görebildiklerimizi söyleriz…  Bana kalırsa,  Başbakan Erdoğan’ın hükümette yaptığı değişikliğe büyük önemler atfedilmesi, bu değişiklikten önemli sonuçlar beklenmesi çok doğru değil.  Esas çizgiyi değiştirecek bir değişiklik olduğunu düşünmüyorum. Böyle yorumlanmasını da doğru bulmuyorum. Olup biten şudur:  Bazı isimler gitti bazı isimler geldi! Ama sonuçta tipik bir AKP kabinesi ile karşı karşıyayız. Başbakan Erdoğan’ın damgasını taşıyan, onun isteğine göre şekillenen bir kabinedir bu.  Yeni kabineyle,  eskisinden daha içe kapanık, daha muhafazakar bir yola girildiği de söylenebilir. Muhtemelen önümüzdeki süreç, AKP’nin içine kapandığı, dışarısı ile arasındaki duvarı kalınlaştırdığı, daha izole bir süreç olacak.  Bülent Arınç, Ömer Dinçer gibi isimlerin kabineye alınması ve önemli görevlerle donatılması bunu gösteriyor” diye konuştu.
Hakan, aynı doğrultudaki başka bir soru üzerine,  AKP’nin “ağır topu” Bülent Arınç’ın, “ideolojik açıdan hayli tartışmalı  da olsa,  farklı kesimler arasında akçalı işler bakımından temizliğinin genel bir kabul gördüğünü” söyledi. Aynı  “kabulün” Maliye Bakanlığı görevine getirilen Mehmet Şimşek için de geçerli olduğunu belirten Hakan, böylesi isimlerle birlikte düşünüldüğünde, yeni kabinenin “bir arınma kabinesi” olarak da değerlendirilebileceğini, çünkü AKP’nin son yıllarda en fazla “kayırmalı ihaleler, yolsuzluklar ya da yolsuzluklara göz yummalar” nedeniyle suçlanıp eleştirildiğini hatırlattı. Hakan, bu değerlendirmesine karşın, kabineyi esas itibarıyla bir “İçe kapanma kabinesi” olarak gördüğünü yineledi.


MEDYA’DA ÖNEMLİ GELİŞMELER OLUYOR
“Basından şikayetler var,  ‘yandaş medya, holding medyası’ diye söz ediliyor. Siz, bu türden bir ayırım yapıldığında nerede olduğunuzu düşünüyorsunuz?” şeklindeki bir soru üzerine, Ahmet Hakan, “Medya’da, içinden geçmekte olduğumuz için,  belki de pek algılayamadığımız, ama sonuçlarını belki yıllar sonra göreceğimiz çok  önemli, son derece önemli gelişmeler oluyor” dedi. Hakan, kendi durumuyla ilgili olarak da, “Çalıştığım gazetede bugüne kadar yazılarım nedeniyle hiçbir müdahale görmedim. Yazılarımın tek satırına bile, bugüne kadar itiraz edilmedi, dokunulmadı.  Dokunulmasının düşünüldüğünü de sanmıyorum… Beni ilgilendiren budur! Özgürlüğümün kısıtlanmamasıdır. Dilediğim gibi yazabilmemdir…” dedi. Hakan şöyle konuştu:
“Türkiye’de medya alanında çok önemli gelişmeler oluyor. Yaşıyoruz bunları... Ama içinde olduğumuz, elan içinden geçtiğimiz bir süreç olduğu için bu süreç, belki çok fazla algılayamıyoruz…  Sonuçlarını belki on yıl sonra göreceğiz… Medyada yaşanan gelişmeleri bütün yalınlığıyla, belki o zaman görebileceğiz…  İlk defa bu hükümet döneminde, siyasi iktidar kendi medyasını yaratma, medyaya toptan sahip olma çabasına girdi! Açık açık girdi bu çabanın içine!.. Dolayısıyla ‘hükümet yanlısı medya’ demek o kadar da yanlış değil. Baktığımız zaman manzara nedir? Elinde  olan medya var, olmayan medya var! Ama keşke hiç böylesi bir gayret olmasaydı! Başbakan Erdoğan, medyaya karşı olağanüstü tahammülsüz davranıyor. Kendi kontrolünde bir medya istiyor. Bunu sağlamak için elinden geleni açık açık yapıyor! Söylediğim gibi, bunun sonuçlarını belki on yıl sonra göreceğiz… Ben, bir gruptan ötekine ‘geçmek’ istemiyorum! ‘Bir gruptan olmak’ istemiyorum! ‘Laik kesim yanlısı’ yahut ‘Hükümet yanlısı’ olmak, öyle görülmek istemiyorum! ‘Laik kesimin’ yanlışları varsa, yanlışları olursa, onları yazabilmek; ‘İslamcı kesimin’  yanlışlıkları olduğunda onları da iç rahatlığıyla yazabilmek istiyorum. Vicdani bir duruştur bu!..  ‘Dönek’ diyorlar! Diyorlarmış!.. Desinler!.. Hiç önemsemiyorum bunu…Ben, hakkımda ileri geri söz edenlerden daha ilkeli bir tutum içinde olduğumu düşünüyorum.  Bu yüzden aldırmıyorum ileri geri konuşulmasına…”
Ahmet Hakan, “PKK politikasında zaaf var. Hükümetin bir kanadı TSK ile zıtlık içinde. Belki, İmralı’daki elebaşıyı salıverip DTP’nin başına getirecekler. Bu konularda çok açık yanlışlıklar yapılıyor. Neden birleşip PKK’ya karşı mücadele edilmiyor?” şeklindeki bir  soruyu da şöyle yanıtladı:
“Abdullah Öcalan’ın, İmralı’dan çıkıp Demokratik Toplum Partisi’nin başına getirileceği bir ‘şehir efsanesi’dir! Böyle şeyler söylenir. Benzer başka şeyler de söylenir. Geçmişte de söylendiği gibi… Ama böyle bir şey yok! Böyle bir şey olmaz! Çünkü olmayacak bir şeydir!.. Yalnız, şunu da anlamamız gerekmekte: Herkes elde silah dağlarda PKK takibine çıksa da, bu sorun bu şekilde, yani yalnızca silahların namlusundan bakılarak çözümlenemez! Başka şeylerin de yapılması gerekiyor. Bunu askerler de söylüyor, bildiğiniz gibi… Mesele, ‘birleşip mücadele etmekte’ değil, belki soruna doğru bakabilmekte ve doğru çözüm üretebilmektedir… Başbakan Erdoğan, bu meselede kimi zaman çok sert, çok uzlaşmasız; kimi zaman da çok müsamahakar!  Belki, bu nedenle eleştirilmeli!..
Hakan, “CHP’nin soruna yaklaşımını nasıl değerlendirdiğini” soran bir dinleyiciyi de şöyle yanıtladı:
“CHP’nin ‘Kürt politikası’ şüphesiz çok yetersiz. Bu yetersizliğin sonuçları da ortada. Örneğin, Hakkari’de yalnızca 27 oy alabilmiş! Ama Baykal’ın, Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin ekibinin bu konuda da bir açılım yapması beklenebilir. Parti içi bir mücadelenin konusu da olabilir bu sorun. Şu kadarı açık: CHP bakımından böyle gitmesi mümkün değil…”
Ahmet Hakan, “Ermenistan’a yönelik politikalar”a ilişkin bir soruyu da, “Türkiye’nin yaklaşımı” denilen politikaların, “Ermenistan’a uluslar arası  yaklaşım, özellikle de ABD’nin soruna yaklaşımı çerçevesinde değerlendirmek gerektiğini” belirterek yanıt verdi.


TÜRKİYE’NİN İRAN OLACAĞINA İNANMIYORUM
Hakan, “Bursa’nın Nilüfer İlçesi de, AKP’nin ‘fethedilecek kaleler’ listesinde… Türkiye nereye gidiyor? Bir uçağa biniyorsunuz, bir Avrupa ülkesinden Türkiye’ye uçan bir uçağa, başı açık olan tek bir kadın olmayabiliyor! Türkiye, böyle bir ülke miydi?  Fethullah Gülen Türkiye için bir tehdit değil mi?” diye soran bir dinleyiciye şöyle yanıt verdi:
“Türkiye’de şöyle bir şey, şöyle bir bakış açısı diyeyim, var: Toplumumuzun bir kesimi, bir takım gelişmelerin arkasında  –özellikle de bu gelişmeler kendi beklentilerine aykırı düşüyorsa veya müdahalelerinden, etkilemelerinden biraz azade ise-, o gelişmelerin arkasında, esrarengiz bir takım güçler, esrarengiz bir takım hadiseler arama eğilimindeler.  Fethullah Gülen’e ve cemaate ilişkin abartı değerlendirmelerde bunu görüyorum. Bir dönem, biliyorsunuz, istenmeyen her gelişme Yahudi toplumuna bağlanırdı. Olmadı, Masonlara vs. bağlanırdı. Bir şey demiyorum, diyemiyorum! Olabilir mi? Olabilir de! Belki de, bu arkadaşların söylediklerinde haklılık payı, doğruluk payı vardır, ama ben öyle görmüyorum, göremiyorum! Fethullah Gülen ve Gülen Cemaati, gerçekten her taşın altında mı? Bu mümkün değil!.. Şunu kabul ediyorum: Açık değiller, şeffaf değiller, kapalılar! Ama böyledirler diye, ‘mutlaka gizli kapaklı işler çeviriyorlardır’ diyemeyiz. Kapalılık, belirsizlik, ele avuca gelmezlik her zaman ‘fesat’ anlamına gelmez. Bir bilgim olduğundan değil, öylesi bir değerlendirmeyi yanlış bulduğumdan söylüyorum bunu… Çünkü böyle bakıldığında, ne ile mücadele edeceğinizi, neye karşı çıkacağınızı da bilemezsiniz! Benim için önemli olan, özgürlüklerin budanmasına, hukukun çiğnenmesine, özgürlüklerin baskı altına alınmasına karşı çıkmaktır. Kim yapıyorsa bunu, ona sizinle birlikte karşı çıkarım. Sizinle birlikte, ona karşı mücadele ederim! Bunu biliyorum… Özgürlükler için; yurttaşların eşitliği, hak eşitliği, yasalar karşısında eşitliği için tutum alırım. Sanıyorum önemli olanın da, bu olması gerekir…
Bunun yanında, açık söyleyeyim; Türkiye’nin İran olacağına, olabileceğine de inanmıyorum. Bunu Erdoğan’ın, Gül’ün yahut AKP hükümetinin istediğine de inanmıyorum. Erdoğan’ın Türkiye’nin laik sistemini değiştirmek isteyebileceğine inanmıyorum. Ama, İran olunmasa bile Türkiye’de ‘astığı astık, kestiği kestik’ bir yola girmesi tehlikesi hiç mi yok? Böylesi bir tehlike var! Oy gücü ile birleşen bir tahammülsüzlüğün, bu güçle birleşen hoş görüsüzlüğün, etrafında hep kendisi gibi insanları görmek arzusunun böyle bir yere varabileceği kesin! Bana kalırsa mücadele edilmesi gereken budur! Kimden ve nereden gelirse gelsin bu eğilime, bu ihtimale karşı demokrasi mücadelesi verilmelidir.  Görüyoruz ki, ‘türban’ üzerinden ve soyut bir ‘laisizm’ üzerinden siyaset yapmak bunları güçlendiriyor. Son seçimlerde, CHP bundan biraz uzaklaştı. Yolsuzluklar, kayırmalı ihaleler, kayırmalı atamalar gibi sorunların üzerine gitti.  Sonuçları hemen görüldü bunun…
Bir dinleyici,  “Siz de, ‘Laik Kesim’ ve ‘İslami Kesim’ adlandırmalarına başvuruyorsunuz; bu da,  ‘öteki’ görme, ‘yapay ayırımların arkasından gitme’ olmuyor mu?” diye sorunca, şöyle konuştu:
“Haklı olabilirsiniz, ama bu tanımlamaları, bu nitelemeleri, bu söylemi ben yaratmış değilim! Bunların mucidi de ben değilim!  İçime sinerek kullanmasam da, bu tanımlamalar var; açıklayıcı oldukları da besbelli. Meramınızı anlatmak bakımından, yeri geliyor aynı tanımlamalara başvuruyorsunuz…”
Hakan, “Hayat Mecmuası”nın, İran Şahı, Prenses Süreyya, Farah Diba’ya ayrılmış eski sayılarını hatırlatan bir dinleyicinin, “Şah döneminin İran’ı ile bugünkü İran’ı” kıyaslayan; İran’ın Şahlık dönemi zamanlarını,  bazı bakımlardan Türkiye’nin Atatürk dönemiyle benzeştiren sözleri ve sorusu üzerine şunları söyledi:
“Atatürk, bizi eşit ve özgür yurttaşlar kılmanın çabası içindeydi. Bunu başardığını, en azından bu yolda hayli önemli mesafeler aldığını kabul etmek lazım. İran Şahı,  Atatürk’ün dünya görüşünden fersah fersah uzak biriydi.  İran’daki eski rejimi Humeyni rejimine, mollalar rejimine tercih etmenin hiçbir anlamlı tarafı olamaz. Burada önemli olan özgürlük ve eşitlik açısından bakmaktır! Eğer sadece giyim kuşam, okulların laik ya da olmaması açısından bakarsanız demokrasiyi unutursunuz! Şah’ın rejimi bir padişahlık rejimiydi. Atatürk ise, karşı çıkışlara  ve çok sayıda güçlüğe karşın Cumhuriyet’i kurmuştu; ve bu cumhuriyetin demokratik olması, yurttaşlarına eşitlik ve özgürlük sunması için çaba harcamıştı… Cumhuriyetin laik esası, eğitimde, sosyal hayatta değişimler de bunun bir parçasıydı.  ”
“ERGENEKON” DAVASINI CİDDİYE ALMIYORUM!
Ahmet Hakan, kamuoyunda “Ergenekon davası” diye ünlenen  davayla ilgili bir soruyu da, sözkonusu davayı “artık ciddiye almadığını” söyleyerek yanıtladı. Hakan, şöyle konuştu:
“Ergenekon denen dava, yahut hadise şudur: İki binli yılların başında bir takım kişiler, AKP’yi engellemek için bir şeyler yapmış! Ümraniye’de ele geçen bombalar, Cumhuriyet gazetesine saldırı ve Danıştay saldırısı... Bunlar arasında bir bağlantı olduğu anlaşılıyor… Akla, mantığa uygun düşüyor böylesi bir bağlantı olasılığı…  Düşünebiliyor musunuz? Cumhuriyet gazetesine bomba atılıyor ve Danıştay’a silahlı saldırı düzenleniyor!  Bunların birbiriyle ilişkili olabileceği kuvvetli bir varsayım olarak beliriyor. Ergenekon, benim için budur. Altı üstü, öncesi sonrası bundan ibarettir! Pekiyi,  bundan sonrası, bundan geri kalanı nedir?Geri  kalanı sulandırılmış, acaip karmaşık hale getirilmiş, tüm ciddiyetini de kaybetmiş bir süreçtir. Nereye kadar gideceği belli olmayan, nereye varacağı da belli olmayan bir yumak! Her şeyi, ellerine geçen her şeyi davaya katıp davanın esasını sulandırdılar. Bu aşamada benim için hiçbir ciddiyet taşımıyor. Bu aşamada Ergenekon’la ilgili hiçbir gelişme ciddiye alınamaz diye düşünüyorum... İçerdeki insanların mağduriyeti sürüyor bir tarafta… Bir tarafta da, buna yeni yeni mağduriyetler ekleniyor… Çığırından çıktı bu iş! Sonuç olarak, başlangıçtaki üç şeyin dışında, bu davada dikkate değer bir taraf görmüyorum…”

Fotoğrafaltı
1“ Türkiye’de medya alanında çok önemli gelişmeler oluyor. Yaşıyoruz bunları. Ama içinde olduğumuz,  içinden geçtiğimiz bir süreç olduğu için, belki çok fazla algılayamıyoruz.  Sonuçlarını belki on yıl sonra göreceğiz. Medyada yaşanan gelişmeleri bütün yalınlığıyla, belki o zaman görebileceğiz…  İlk defa bu hükümet döneminde, siyasi iktidar kendi medyasını yaratma, medyaya toptan sahip olma çabasına girdi! Açık açık girdi bu çabanın içine!.. Dolayısıyla ‘hükümet yanlısı medya’ demek o kadar da yanlış değil.
2Ben, bir gruptan ötekine ‘geçmek’ istemiyorum! ‘Bir gruptan olmak’ istemiyorum! ‘Laik kesim yanlısı’ yahut ‘Hükümet yanlısı’ olmak, öyle görülmek istemiyorum! ‘Laik kesimin’ yanlışları varsa, yanlışları olursa, onları yazabilmek; ‘İslamcı kesimin’  yanlışlıkları olduğunda onları da iç rahatlığıyla yazabilmek istiyorum. Vicdani bir duruştur bu!  ‘Dönek’ diyorlar, diyebilirler! Diyorlarmış! Desinler! Hiç önemsemiyorum bunu. Bu konularda, ileri geri söz edenlerden daha ilkeli bir tutum içinde olduğumu düşünüyorum.”
3“Abdullah Öcalan’ın, İmralı’dan çıkıp Demokratik Toplum Partisi’nin başına getirileceği bir ‘şehir efsanesi’dir! Böyle şeyler söylenir. Benzer başka şeyler de söylenir. Ama böyle bir şey yok! Böyle bir şey olmaz! Çünkü olmayacak bir şeydir!.. Yalnız, şunu da anlamamız gerekmekte: Herkes elde silah dağlarda PKK takibine çıksa da, bu sorun bu şekilde, yani yalnızca silahların namlusundan bakılarak çözümlenemez! Başka şeylerin de yapılması gerekiyor. Bunu askerler de söylüyor, bildiğiniz gibi…
4Benim için önemli olan, özgürlüklerin budanmasına, hukukun çiğnenmesine, özgürlüklerin baskı altına alınmasına karşı çıkmaktır. Kim yapıyorsa bunu, ona sizinle birlikte karşı çıkarım. Sizinle birlikte, ona karşı mücadele ederim! Bunu biliyorum… Özgürlükler için; yurttaşların eşitliği, hak eşitliği, yasalar karşısında eşitliği için tutum alırım. Sanıyorum önemli olanın da, bu olması gerekir. Bunun yanında, açık söyleyeyim; Türkiye’nin İran olacağına, olabileceğine de inanmıyorum.


ÖZGEÇMİŞ
Yozgat, 1967. Gazeteci, yazar
Babasının görevi nedeniyle çocukluğu ve ilk gençliği farklı kentlerde geçti. İmam Hatip Lisesi, sonrasında da Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. Gazeteciliğe 1993 yılında TGRT de muhabir olarak başladı. Kanal 7’nin kuruluşunda yer aldı. Bir süre muhabirlik yaptıktan sonra bu kanalın haber müdürlüğünü ve ana haber spikerliğini üstlendi. İskele Sancak programını yaptı ve bazı bölümlerini sonradan kitaplaştırdı. Yazarlık serüvenine Yeni Şafak gazetesinde başladı, Sabah gazetesi ve Hürriyet gazetesi ile sürdürdü. Halen Hürriyet gazetesinde yazıyor ve CNN Türk’te  Tarafsız Bölge programını yönetiyor.


ESERLERİ:Sivil Dayanılmaz Bir Yürek, Oktay Sinanoğlu Bir Türk Dehası, Mehmet Eymür Çeteler Mafya ve Siyaset, Orhan Pamuk ve Kırmızı Kar, Orhan Gencebay Ne Olur Sev Beni, Yaşar Nuri Öztürk Kur’an Adına Konuşuyor…

ÜYELERİMİZE İNDİRİM YAPAN FİRMALAR

BGC üyelerine indirim yapan sağlık ve eğitim kurumları ile yapılan sözleşmeler yenilendi. devamı

BGC ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU...

Bursa Gazeteciler Cemiyeti tarafından geleneksel olarak organize edilen “BGC Başarı Ödülleri Yarışması”... devamı

BİK GENEL MÜDÜRÜ DURAN: “BASINIMIZA KATKI İÇİN VARIZ”

Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Rıdvan Duran, BGC Başkanı Nuri Kolaylı’yı Basın Kültür Sarayı’ndak... devamı

BGC ÖDÜL SÜRECİ BAŞLADI

Bursa Gazeteciler Cemiyeti tarafından her yıl geleneksel olarak organize edilen Gazetecilik Başarı Ödülleri Y... devamı

Marmara Bayram’ın konusu “Bursa turizmi”

Marmara Bayram Gazetesi’nde ana konu olarak “Bursa turizmi ve Bursa’nın bilinmeyen yöreleri” ele alınaca... devamı