''Müzakereler Ve Türk Basını''
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu Yüz Yüze Söyleşileri’nin Konuğu Oldu.

EROĞLU:
KIBRIS’TA KALICI BİR ANTLAŞMA İÇİN KIRMIZI ÇİZGİLERİMİZ ŞUNLARDIR.
BİR ; TÜRKİYE’NİN ETKİN VE FİİLİ GARANTÖRLÜĞÜNÜN DEVAM ETMESİ.
İKİ; KUZEY KIBRIS’TA YAŞAYAN HERKESE VATANDAŞLIK STATÜSÜ…
DÜNYA
TANIMASA DA, BİR DEVLETİN SAHİP OLMASI GEREKEN HER ŞEYE SAHİBİZ. BİZİ
TANIMAMALARI, KKTC’NİN VEYA TÜRKİYE’NİN DEĞİL “MEDENİ DÜNYA” DENİLEN
DÜNYANIN AYIBIDIR.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
Derviş Eroğlu, Nilüfer Belediyesi, Uludağ Üniversitesi ve Bursa
Gazeteciler Cemiyeti’nin birlikte düzenlediği Yüz Yüze Söyleşileri’ne
katılarak gündemdeki sorunları değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı
Eroğlu ilk söyleşisinde, Uludağ Üniversitesi Rektörlük A Salonu’nda
üniversite öğrencileri ve öğretim üyeleri ile bir araya geldi.
Eroğlu,
bu söyleşinin ardından Bursa Gazeteciler Cemiyeti’nin konuğu olarak
Basın Kültür Sarayı’na gelerek Uğur Mumcu Etkinlik Salonu’nda ikinci
söyleşisini yaptı. Bursa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri Kolaylı’nın
moderatörlüğünü yaptığı söyleşide Eroğlu, Kıbrıs Türk basınının tarihini
özetledi ve gündemdeki siyasal sorunlar ile Kıbrıs’taki anlaşmazlık
konularına değindi.
Cumhurbaşkanı Eroğlu, KKTC’de basının çeşitli
aşamalarda geçtiğini anlatarak, ülkedeki mevcut durum için:”Ülkemizde
basın özgürlüğü vardır. Esasen basın özgürlüğü bir ülkenin gelişmesinin,
demokrasisini, birlik ve beraberliğini güçlendirerek gelişmesinin ön
koşuludur. Basın özgürlüğüne sahip olmayan ülkelerde belki ekonomik
bakımdan bir gelişme olur, ama bu gelişmenin toplumun tümünün
çıkarlarına uygun olması beklenemez” dedi.
Eroğlu, Kıbrıs’ta Türk basınının çeşitli evrelerini özetleyerek şöyle konuştu:
“Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde basın özgürlüğü vardır. Her gazete ve her
gazeteci düşüncesini ifade etmekte, hükümeti veya siyasi partileri
tenkit etmekte tamamen serbesttir. Bu demek değil ki Kuzey Kıbrıs’ta;
kraldan fazla kralcı olanlar, tarafsızlık adı altında yandaşlık
yapanlar, yalan ve iftiraya dayanan haberlere imza atanlar yok değil!
Bunu yapan gazeteler ve kraldan çok kralcı olan köşe yazarlarımız da
var, ama bunu da basın özgürlüğünün bir parçası olarak değerlendirmekten
yanayım. İftiralardan usanıp dava açmışlığım da oldu. Bir kere yaptım
bunu. Mahkeme de öyle bir aşamaya geldi ki, sonuçlanmak üzereydi. Fakat
muhatap özür dileyince, orada bıraktım. Vazgeçtim davayı sürdürmekten.
Çürkü hiçbir manası yok. Mühim olan, medeni ölçüler içinde özür
dilemesini bilmek. Medeni ölçüler içinde yanlıştan vazgeçmek…
Kıbrıs
Türk basınını çeşitli dönemlerdeki tutumu ile değerlendirmek yerinde
olur. Bunlardan birincisi; Kıbrıs’ta,Türk bayrağının indirilip yerine
İngiliz bayrağının dikilmesiyle başlayıp 1955’lere kadar devam eden
dönemdir. Türk basını, bu döneme bütün Türk toplumu gibi büyük bir şokla
başlamış, ardından da müstemleke koşulları altında milli birlik ve
bütünlüğü korumak için gayret göstermiştir. Birinci Dünya Harbi ve
Kurutuluş Savaşı yıllarında, Türk basınımızın Türkiye’deki gelişmeleri
yakından izleyip Kıbrıs Türklerini bunlardan haberdar etmeye çalıştığını
söyleyebiliriz. Rumların 1931 yılında İngiliz yönetimine karşı
ayaklanıp İngiliz valiliğini işgal etmeleri ile başlayan süreçte basın,
Türklerin talepleri ile Türkler üzerindeki baskılara ve Türklerin yerel
sorunlarına daha fazla ağırlık vererek bir bakıma kendi içine
kapanmıştır.
EOKA’nın ilk bombayı patlatarak, bir bakıma
Türklere de gözdağı vermesiyle başlayan ikinci dönemde ise, Türk basını
tamamen milli birlik ve bütünlüğü korumaya odaklanmıştır. Bu süreç
KKTC’nin kurulmasına kadar böyle devam etmiştir.
Günümüzde devam
etmekte olan üçüncü dönemde ise, kendi devletine sahip olmanın rahatlığı
egemendir ve basının asıl konusunu içerdeki sorunlar ile yönetimin veya
farklı görüştekilerin tenkidi, eleştirisi oluşturmaktadır.
CUMHURBAŞKANI OLMAYI HAYAL EDEMEZDİM
Eroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir
çocuk, kolej öğrencisi sevgili Kuzey Tunç sordu: Çocukluğunuzda bir gün
ülkenizin cumhurbaşkanı olacağınızı hayal etmiş miydiniz diye.
Maalesef, böyle bir hayalim yoktu. Olması da mümkün değildi. Bir
müstemlekede yaşıyordum çünkü. Bir müstemlekede yaşayan çocukların bir
gün ülkelerinde cumhurbaşkanı veya başbakan olma hayalleri olmaz. Gene
de bir hayalim vardı tabii. O da mesleğim olan hekimlik değildi doğrusu.
İyi bir hekim olduğumu söylerler, olabilir de, ama benim hayalim
kesinlikle Türkiye’de Hava Harp Okulu’na girip oradan pilot olarak mezun
olmaktı. Bunun için başvurumu yaptığımda dediler ki, “Sen, İngiliz
vatandaşısın. Olmaz!”…
Öyle ya, Türk idim, ama Türk vatandaşı
değildim! İngiliz müstemlekesinde yaşadığıma göre de İngiliz
vatandaşıydım, ama aslında onların vatandaşı da değildim. Nüfus hüviyet
cüzdanlarımızın milliyet hanesinde “Türk”; dil hanesinde “İngilizce”;din
hanesinde “Müslüman Hanefi” ve vatandaşlık hanesinde de “Kıbrıs”
yazmaktaydı…
Namık Kemal Lisesi’nin ilk mezunlarındanım ve
“pekiyi” derecesiyle yurt dışında okumaya da hak kazanmıştım. Sınav için
başvurduğumda, “Ana dilin nedir?” sorusuna “Türkçe” diye yanıt
vermiştim; ama “hayır, Türkçe ancak yabancı dilin veya ikinci dilin
olabilir” dediler. Mecburen “yabancı” dilden sınava girdim ve tabii on
üzerinde on alarak sınavı kazandım.
Bizim koşullarımız o gün
böyle idi. Şimdi çok şükür, Anavatanımızın sayesinde, Anavatan’ın
fedekarca desteği sayesinde her şeyimiz var.
“MEDENİ DÜNYANIN” AYIBI
Cumhurbaşkanı Eroğlu, Kıbrıstaki müzakere leri ve müzakere sürecini değerlendirirken de şöyle konuştu:
“Kıbrıs’ta
kalıcı bir antlaşma için bizim bir takım olmazsa olmazlarımızın
bulunduğunu herkes biliyor. Bunlara “Kırmızı Çizgiler” de
diyebilirsiniz. Bizim kırmızı çizgilerimiz en başta şunlardır: Bir;
Türkiye’nin Kıbrıs’ta fiili ve etkin garantörlüğünün kesintibis olarak
devam etmesi ve iki; Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan Türkler’in koşullar ne
olursa olsun vatandaşlık statülerinin değişmemesi…
Kıbrıs’ta
bugün, en önemli sorunun “Güven sorunu” olduğunu kabul etmek lazım.
Türkler Rumlara güvenmiyor, Rumlar da Türklere. Rumlar mesela, Türk
askerini adada görmek istemiyor ve Türk askerinin mutlaka çekilmesi
gerektiğini savunuyor. Türkler ise, Türkiye’nin garantörlüğü olmadan yok
olacaklarını düşünüyor ve biliyor. Türk askeri sayesinde kurtuluşa
kavuşmuşlar, Türk askerinin Kıbrıs’tan çekilmesini de çok tabiidir ki
istemiyorlar… “
Kıbrıs Rum tarafının bugüne kadar uzlaşma
niyetinde olmadığını her vesile ile ortaya koyduğunu ifade eden Eroğlu,
sözlerini şöyle tamamladı:
“Biz Kıbrıs Türk toplumu olarak, bizi
dünya tanımasa da, bir devletin sahip olması gereken her şeye sahibiz.
Bunun bilincindeyiz, bunun farkındayız. Bizi tanımamaları KKTC’nin veya
Türkiye’nin değil “Medeni Dünya” denilen AB’nin ve BM’nin ayıbıdır.
Sorun çıkaranlar Rumlar, anlaşma önerilerini reddedenler genre Rumlar,
ama tanımayarak mağdur edilenler Türkler!”
Eroğlu söyleşi sonrasında dinleyicilerin yönelttiği soruları da yanıtladı.