Aydınlarla Yüz Yüze Söyleşileri’nde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlandı

Bu sayfa 2011-03-10 11:57:11 tarihinde yayınlandı ve 3822 kez okundu.

Bursa Gazeteciler Cemiyeti ve Nilüfer Belediyesinin ortaklaşa düzenlediği, Aydınlarla Yüz Yüze Söyleşilesi Basın Kültür Sarayı Uğur Mumcu Etkinlik Salonu’nda gerçekleşti.


Bursa Gazeteciler Cemiyeti ve Nilüfer Belediyesinin ortaklaşa düzenlediği, Basın Kültür Sarayı Uğur Mumcu Etkinlik Salonu’nda gerçekleşen Aydınlarla Yüz Yüze Söyleşileri’ne Pınar Kür, Yazgülü Aldoğan, Mine Kırıkkanat ve Bennu Yıldırımlar konuk oldu. Söyleşide Pınar Kür, Türk edebiyatında; Yazgülü Aldoğan medyada;  Mine Kırıkkanat ve Bennu Yılıdırımlar ise günlük yaşamda kadına yaklaşımı değerlendirdi.

Söyleşi öncesi Acıbadem Hastanesi,  8 Mart Dünya Kadınlar günü ve konuklar onuruna bir kokteyl verdi.  Kokteyl sırasında Bursalılar, ünlü konuklarıyla sohbet etme ve kitaplarını imzalatma fırsatı buldu.

 

Bursa Gazeteciler Cemiyeti ve Nilüfer Belediyesinin ortaklaşa düzenlediği Aydınlarla Yüz Yüze söyleşileri, “Mart 2011 Dünya Emekçi Kadınlar Günü  ‘Dört Kadın’”  konulu söyleşi ile devam etti. Bursa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri Kolaylı’nınsalonu dolduran katılımcılara konukları tanıtmasının ardından başlayan söyleşide;   Pınar Kür, Yazgülü Aldoğan, Mine Kırıkkanat ve Bennu Yıldırımlar Dünya Kadınlar Günü bağlamında kadın sorunlarına ilişkin görüşlerini katılımcılarla paylaştılar.

Gazeteci Yazar Yazgülü Aldoğan’ın kolaylaştırıcılığını da üstlendiği söyleşide ilk sözü alan yazar Pınar Kür,  esas olarak Türk edebiyatında kadına yaklaşım konusunu değerlendirdi.  Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu romanı ile Halide Edip Adıvar’ın Handan isimli romanlarındaki karakterler üzerinde duran Pınar Kür; iki yazarın da (Halide Edip Adıvar’ın kadına yaklaşımı daha duyarlıklı ve derinlemesine olsa bile),  erkek egemen bir toplumdaki genel  bakışa bağlı kaldıklarını söyledi. Bu yaklaşımın 1970’lere kadar Türk edebiyatında devam ettiğini ifade eden Pınar Kür, bunun Leyla Erbil, Firuzan ve Pınar Kür gibi yazarların yapıtlar vermelerine kadar devam ettiğini anlattı. Bu kadın yazarların kadın gerçeğini ve kadının gerçek sorunlarını irdelemelerinin erkek yazarları da etkilediğini, Atilla İlhan, Nedim Gürsel gibi yazarlarda bunun sonuçlarının açıklıkla görülebileceğini belirtti. Köy romanı ve yazını denen yapıtları konu dışı bıraktığını açıklayan Kür: “Acaba bizim o eski Anadolu’muzda hiç mi töre cinayeti yoktu? Hiç mi kadına şiddet uygulanmıyordu? Kadınlarımızın tümü çok yiğit, çok önder karakterler miydi?” diye sordu.

Pınar Kür, sözlerini şöyle tamamladı:

“Şu son on yılda, bizden sonra Latife Tekin’in çıkışını saymazsak Türk edebiyatında 1970’lerdeki o ivme yitirildi. O ivmenin kazandırdığı kadın gerçeğine, kadını anlayarak ve anlamaya çalışarak yaklaşım ortadan kalktı. Tasavvufcu, Mevlanacı yaklaşımlar öne çıktı. Neden böyle olduğu sorusuna, son on yılda toplumda giderek etkisini artıran muhafazakarlıktan ve muhafazakarlaşmaktan bağımsız bir yanıt vermek mümkün görünmüyor.”

Pınar Kür, Dünya kadınlar gününü kutlayarak sözlerini tamamladı.

Pınar Kür’ün ardından söz alan Bennu Yıldırımlar, sanatçı, oyuncu olduğunu hatırlatarak başladığı konuşmasında, “Sanat, bir şekilde kendini ifade etmektir.  Kendini ifade etmek için hem kendini, hem de başkalarını anlamaya gerek vardır. Bu bakımdan kendimi şanslı saydığımı söyleyebilirim. Kent soylu bir aileden geliyorum. Tiyatro dediğimde, ‘ Ne münasebet, nereden çıktı şimdi o!’ demediler.  Bu da başka bir şansımdır. Cinsiyetçi değilim. Cinsler arasında ayırım yapmıyorum. Erkekler kötüdür, çünkü kadınlara eziyet ediyorlar diyemem. Fakat şöyle bir gerçek te var: Toplumun yüzde ellisi, öteki yüzde ellisine ‘sen benden eksiksin, bana hizmetle yükümlüsün’ diyor.  Böyle bakıldığı zaman yalnız kadınlara ilişkin sorunları değil, hiçbir sorunu çözme olanağımız olmaz.”

Bennu Yıldırımlar, Nazım Hikmet’in Kuvvyı Milliye Destanı’ndaki “Kadınlar, bizim kadınlarımız” şiirini okuyarak tamamladı.

Yazgülü Aldoğan, “Mine’yi nasıl olsa çok seviyorsunuz. O zaman biraz daha bekleyin” esprisiyle sözü kendine vererek başladığı konuşmasında, Medya’da kadın konusu üzerinde durdu. Medya’da, birincisi, medyanın göstermek istediği kadınların; ikincisi ister istemez görmek zorunda kaldığı kadınların yer aldığını ifade eden Aldoğan, “Medyanın göstermek istedikleri birinci sayfa veya  arka sayfa güzeli dediklerimizdir. Diğerleri, yani ikincilerse üçüncü sayfada kendilerine yer bulan mağdurlardır” dedi.

Gazetelerin bir zamanlar vazgeçilmezlerinden olan kültür sanat sayfalarının ortadan kalktığını da belirten Yazgülü Aldoğan, “Bu sayfalar olsaydı belki kültür ve sanata katkısı olan kadınları hatırlamak zorunda kalırlardı. Nitekim TÜSİAD’ın başında bir kadın var diye ekonomi sayfalarında kadın yüzü görebiliyoruz.  Olmasaydı göremeyecektik ya da yalnızca medyanın özel dilinde sürükleyici anlamında “motor” denilen kadınları görecektik” diye konuştu.

Seçim gündemde olduğu için kadınların aday olmaya çağırıldığını da hatırlatan Aldoğan,”Seçilmek önemli de, atamak niye önemli değil. Neden bir kadın vali, kadın emniyet müdürü atanmıyor örneğin. Dışişlerinde bu kadar parlak örnek varken, kadınlar içişlerde çok mu başarısız?” diye konuştu.

Son sözü alan Mine Kırıkkanat, “Bugün Türk basınında çok kadın yok. Aslında medyada çok yalnızız. Kimi toplantılara çağrılıp da, ‘gelemem’ dediğimde ‘Yerinize kimi önerirsiniz’ diyorlar. Kimi önerebilirim Yazgülü Aldoğan’dan başka!  Bu kadar küçük bir azınlığız medyada. Başka yerlerde farklı mı? Biliyorum ki, değil. O zaman kadınların dayanışma içinde olması gerekir.  Fakat eklemeliyim, burada, bu salonda bu kadar çok yakışıklı erkeği kadınların yanında gördüğüm için çok mutluyum. İstanbul’da yoksunuz arkadaşlar! Niye yoksunuz İstanbul’da…”  diye konuştu.

Kırıkkanat, Başbakan Erdoğan’ın kadınlara yönelik cinayetlerin artmayıp azaldığını söylediğini de hatırlatarak, şunları söyledi:

“Başbakan aslında haklı olabilir. Cinayetler yalnızca sayısal artıyordur, oransal değil.  Nüfusa oranlandığında cinayetler alanında toplumuz belki de yerinde sayıyordur! Bu da şunu gösterir ki, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden bu yana eğitim alanında taş üstüne taş koymamışız!”

Mine Kırıkkanat, sözlerini salonu dolduran Bursalıların konuya ilgisini överek tamamladı.

SORU VE YANITLAR

“Dünya Kadınlar Gününün gerektiği gibi kutlandığını düşünüyor musunuz?” şeklindeki birkaç soruya  Pınar Kür’ün yanıtı şöyle oldu:

Kutlama değil de “anma” demeli sanıyorum. Biliyorsunuz Dünya kadınlar günü,  ABD’de hakları için mücadele ederken öldürülen 140 kadını anmak için ilan edilmiş bir gün. O zamandan bu yana dünyanın kadınlar için çok daha iyi bir dünya olması gerekirdi kuşkusuz. Kimi ülkelerde diğerlerine göre daha daha iyi elbette. Türkiye daha iyi olan ülkelerin arasında değil, daha kötü olanların arasında. Kadınlara karşı sıradan şiddet yetmiyor, bıçaklanarak öldürülüyorlar. Parçalanıp çöplüklere atılıyorlar. Bunlar Türkiye’de artık günlük manzaralar durumunda.

Benim çocukluğumda, annemin gençliğinde Türkiye’de kadınların durumu bana kalırsa daha iyiydi. Kadınlar geçen zaman içinde kazanmaktan çok kaybettiler. Sosyal konumlarından toplum içindeki yerlerinden, etkinliklerinden kaybettiler. Günümüzde kadın daha fazla baskı görmekte daha fazla ezilmekte, buna karşılık  daha az sesini yükseltmektedir.

Mine Kırıkkanat ta, benzer sorulara şöyle yanıt verdi:

Bir kere, eğer 365 günün bir günü kadınlara ayrılmışsa zaten önemli bir sorun var demektir. Nüfusun yarısını oluşturan kadınlar için yılda yalnızca bir gün! O da ne için, kadınların nasıl şiddete uğradığını, öldürüldüğünü, ev hapsine mahkum edildiğini hatırlamak için…

Kadınlara ilişkin sorun aslında yalnızca Türkiye’nin değil dünyanın da sorunu. Ama kadının durumunun en kötü olduğu ülkelerden biri bizim ülkemiz. Gana’dan, Fildişi’nden filan daha iyiyiz demenin hiçbir anlamı yok. Çünkü oralardan birazcık daha iyi olmak, gerçekten iyi olmak anlamına gelmez. Türkiye demokratik bir ülke olduğu iddiasında. O zaman kadının durumuna da bu çerçeveden bakmak gerekiyor. Kadın gerçekten demokratik koşullarda yaşıyor ve haklarını demokratik anlamda kullanabiliyor mu? Bu soruya olumlu yanıt veremiyoruz hiç birimiz.  Nüfusunun yarısının ezildiği, yarısının eğitim ve bilimin ışığından elden geldiğince yoksun bırakıldığı, bırakılmaya çalışıldığı bir ülke ne demokratik ne de uygar olabilir.

Hak verilmez alınır demek de gerekiyor. Kadınlar da haklarını almak için uğraş vermek zorundalar. Bizdi ne oluyor bugün? Haklarını aramak, istemek ve almak yerine, bugüne kadar alabildiklerinin de ellerinden alınmasına seyirci kalıyorlar.

Kırıkkanat, “Başbakan, Mesleki faaliyetleri nedeniyle tutuklanan tek bir gazeteci yoktur diyor” sorusunu da şöyle yanıtladı:

Başbakan ne eyler güzel eyler! Kuşkusuz doğru söylüyordur, öyle söylüyorsa! Fakat bir gerçek var 63 gazete içerde şu an.  Bu yüzden inandırıcı gelmiyor Başbakanın sözleri.  Onları gizli bir örgütün üyeleri sayıyor olmalı. Nasıl bir örgütse daha adı bile konulmamış, ama onun üyesi olduğu iddiasıyla 63 gazeteci tutuklanıyor.

Tabii ki mesleki faaliyetleri nedeniyle içerdeler. Yargının önünde boynumuz kıldan ince, umarım bir gün karar veriler. Yargıya intikal etti diye tutup içeriye attığın gazetecinin derdine derman olmuyorsun. Balbay ile Özkan şimdiden 10 yıllık mahkûmiyete karşılık gelecek kadar içerdeler. Onları mahkûm etmiş gibi tutuyorlar içerde.

ÜYELERİMİZE İNDİRİM YAPAN FİRMALAR

BGC üyelerine indirim yapan sağlık ve eğitim kurumları ile yapılan sözleşmeler yenilendi. devamı

BGC ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU...

Bursa Gazeteciler Cemiyeti tarafından geleneksel olarak organize edilen “BGC Başarı Ödülleri Yarışması”... devamı

BİK GENEL MÜDÜRÜ DURAN: “BASINIMIZA KATKI İÇİN VARIZ”

Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Rıdvan Duran, BGC Başkanı Nuri Kolaylı’yı Basın Kültür Sarayı’ndak... devamı

BGC ÖDÜL SÜRECİ BAŞLADI

Bursa Gazeteciler Cemiyeti tarafından her yıl geleneksel olarak organize edilen Gazetecilik Başarı Ödülleri Y... devamı

Marmara Bayram’ın konusu “Bursa turizmi”

Marmara Bayram Gazetesi’nde ana konu olarak “Bursa turizmi ve Bursa’nın bilinmeyen yöreleri” ele alınaca... devamı