Güçlü Yüz Yüze’de Eğitim-İstihdam ilişkisini değerlendirdi

Bu sayfa 2012-03-28 15:19:12 tarihinde yayınlandı ve 8992 kez okundu.

Eğitim, Yaratıcılığı Ve Üretkenliği Esas Almalı


İşsizlik elbette Türkiye’nin en büyük sorunu. En çok da, üniversite mezunları işsiz. Gençlere “Oku, oku” diyoruz. Üniversiteyi bitiriyor ödülü işsizlik oluyor. Geçen yıl üniversitelerde 130 bin kontenjan boş kaldı. Çünkü işsiz kalmak için üniversiteye gitmenin anlamsız olduğunu düşündü gençler. “Üç çocuk yapın”, yetmez “5 çocuk yapın” demesi kolay. İstediğiniz kadar genç nüfusa sahip olun, genç nüfus avantajdır ama doğru düzgün eğitim veremiyorsanız,  dezavantaja dönüşür.

-Başbakan iki yıl önce “Dershane sistemi garabettir, sınav sistemi de öyle” dedi, ama ne oldu? Dershanelerin sayısı o günden bu yana ikiye, sınavların sayısı üçe katlandı. Başbakan’ın memleketini sevdiğinden, gençleri sevdiğinden şüphe etmiyorum, ama durup dururken “YGS ve Dershaneler Kaldırılacak” demesini anlamak mümkün değil. Olsa, olsa manşete çıksın diye söylenmiş sözler diyebiliriz bunlar için. “Önümüzdeki on yıl içinde yapacağım” deseydi, inanırdım.


Eğitimci, gazeteci, yazar Abbas Güçlü,  Nilüfer Belediyesi, Uludağ Üniversitesi ve Bursa Gazeteciler Cemiyeti’nin birlikte gerçekleştirdikleri Yüz Yüze Söyleşileri’ne katılarak “Eğitim İstihdam İlişkisi” üzerine konuştu ve dinleyicilerin (4+4+4) başta olmak üzere eğitim sistemleri konusundaki sorularını yanıtladı.  Kolaylaştırıcılığını gazeteci İhsan Bölük’ün yaptığı söyleşi, Bursa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri Kolaylı’nın Güçlü’yü dinleyicilere takdim ettiği kısa konuşmasının ardından başladı. Basın Kültür Sarayı Uğur Mumcu Etkinlik Salonu’ndaki söyleşiye öğretmenler, veliler ve öğrenciler ilgi gösterdi.

Konuşmasına, eğitimdeki sorunların çözümünün halkın bu sorunlara gösterdiği ilgi ve duyarlıkla orantılı olduğunu söyleyerek başlayan güçlü, “Biz burada ne kadar, eğitimin ve eğitimle bağlantılı olarak istihdamın Türkiye’nin en önemli, en yakıcı sorunu olduğunu söylersek söyleyelim;  salonun durumu, Bursalıların pek de böyle düşünmediklerini gösteriyor!  Bugün burada, eğitim ve istihdam ilişkisini değil futbolu konuşuyor olsaydık, eminim bu salonda izdiham yaşanırdı” diye konuştu.

 Bu durumun,  eğitime ilişkin konuların halkın umurunda olmadığı anlamına gelmediğinden kuşku duymadığını belirterek konuşmasını sürdüren Güçlü, şöyle devam etti:

“Fakat üç kurumun bastırdığı afişlere, gazetelere verdiği ilanlara bakıldığında bu ilgisizliği çok yadırgadığımı söylemeliyim.  Bugüne kadar nerede bu toplantıları yaptıysak her zaman çok kalabalık oldu. Şimdi gerçek duruma bakalım: Üniversite sınavına 1 milyon 850 bin genç giriyor. Bu gençler için, bu günlerde hayat yalnızca test çözmekten ibaret. Veliler, çocuklarının iyi bir üniversiteye girmesi için hiçbir özveriden kaçınmıyor, dershanelere, özel derslere yığınla para ödüyor.  Dershane pazarı 10 milyar dolarlık bir Pazar haline gelmiş durumdu.  O kadar ki bu parayla 10 tane Boğaziçi Üniversitesi kurmak işten değil. Demek ki, eğitim konusu herkesin umurunda. Eğitim konusu herkes için çok önemli.  Siyasetçiler, taksicileri ziyaret edip sorunlarını dinliyor. Çünkü taksiciler daha iyi lobi yapıyor. Seslerini siyasetçiye duyuruyor.  Eğitimcilerin, velilerin, gençlerin eğitim sorunları için ziyaret edildiğini duydunuz mu? Şu kadarını çok açık olarak söylemeliyim: Eğer bizler duyarlık göstermez ve sesimizi yükseltmezsek eğitimde hiçbir sorun çözülmez! On yıl sonra, yirmi yıl sonra bugünlerde ne olduğunu boşuna tartışırız! Eğer ne istediğimizi bilmiyor ve siyasetçiyi de ikna etmiyor veya ikna etmeye çalışmıyorsak her şeyi bildikleri gibi yapacaklarından hiç şüpheniz olmasın!  Siz, ‘sınama yanılma’ yönteminin bir eğitim öğretim metodu olarak ilk çağlarda kaldığını düşünebilirsiniz; ama unutmayın ki biz eğitim sistemimizi bu yöntemle kuruyoruz. Daha doğrusu bir türlü kuramıyoruz. Durmadan yapıp bozuyoruz, sonra bir daha bozuyoruz. AKP hükümeti Milli Eğitimde dört bakan değiştirdi. Ama sanki birbirine karşıt düşünen partilerin bakanlarıymış gibi her gelen öncekinin yaptıklarını bozup yerine kendi bildiklerini koydu.”

EN ÇOK ÜNİVERSİTE MEZUNLARI İŞSİZ

Eğitimin öyle ya da böyle uzun süredir siyasetin umut tacirliğine malzeme haline geldiğini ifade eden Güçlü, iktidarıyla, muhalefetiyle siyasetin bir an önce bundan vazgeçmesi gerektiğini ve gerçek bir eğitim reformu için,  Türkiye için, Türkiye’nin  gençleri ve çocukları için bir an önce birlikte çalışmaya başlamaları gerektiğini söyledi.

Aceleye getirilerek alınan kararların kalıcı olmadığının bin kez görüldüğünü de kaydeden Güçlü, “ Ak Parti ya da başka bir parti, 4 yıllığına iktidara geliyor.  Önümüzdeki kırk yılı etkileyecek kararlar alırken yalnızca diğer partilerin değil kamuoyunun da desteğini almalı, öğretmenlerin desteğini almalı, öğrencilerin desteğini almalı. Bu desteğe mecbur olmadığını bilmeli. Eskiden yapılmış yanlışlıklar, bugün de yanlış yapılmasını gerektirmez, haklı da çıkartmaz” diye konuştu.

Güçlü, Hükümetin 18 yeni üniversite açılmasına ilişkin kararının yerinde olduğunu da belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

 “Daha fazla üniversite kurulmasını destekliyorum, doğru buluyorum. Türkiye’nin yüksekokullaşma oranı çok düşük, bunun yükselmesi gerekir. Ne var ki, üniversiteler işsiz yetiştiren yerler de olmamalıdır. Üniversite bitiren gençlerimiz işsiz kalacaklarsa üniversiteye niçin gitsinler. Türkiye’de  meslek dilimlenmesi yaklaşık 900 dolayında, ABD’de ise yaklaşık 10 bin  meslek hesaba katılıyor eğitim alanında.  Herkesin üniversiteyi bitirmesi de gerekmiyor. Ama herkesin bir mesleği olmalı ve onu severek yapmalı. Bizde böyle olmadığı için, öğrenci puanlarına göre rastgele yerleştiği için edindiği mesleği de sevmeyebiliyor. Sevmediği bir işi iyi öğrenmesi de mümkün değil tabii.

İşsizlik, elbette Türkiye’nin en büyük sorunu. En çok da, üniversite mezunları işsiz. Gençlere ‘Oku, oku’ diyoruz. Üniversiteyi bitiriyor ödülü işsizlik oluyor. Niçin böyle oluyor, iyi düşünmemiz lazım.Geçen yıl üniversitelerde 130 bin kontenjan boş kaldı. Çünkü işsiz kalmak için üniversiteye gitmenin anlamsız olduğunu düşündü gençler. ‘Üç çocuk yapın’, yetmez ‘5 çocuk yapın’ demesi kolay.  Genç nüfusun bir ülke için üstünlük olduğunu düşünüyor siyasetçiler. Gerçekten de öyledir, ama siz istediğiniz kadar genç nüfusa sahip olun, doğru düzgün eğitim alamıyor, doğru düzgün mesleklerde yetişemiyorsa genç nüfus avantajınız kolayca bir dezavantaja dönüşür.”

Güçlü,  konuşmasının devamında meslek eğitimi ve istihdam konusu ile ilgili olarak İsviçre’deki turizm okullarına ilişkin gözlemlerini dinleyicilerle paylaştı. Bu okullarda dünyanın her yerinde gençlerin eğitim gördüğünü ifade eden Güçlü, “Aralarında milyoner gençler de var, yoksul gençler de. Paspas da yapıyorlar, soğan ve patates de doğruyorlar. Fakat hepsi de severek yapıyorlar bu işleri ve müthiş mutlular. İşsiz kalmaları da hiçbir şekilde sözkonusu değil. Biz neden yapamıyoruz bunu? Yerleşmiş bir eğitim politikamız yok.  Gençlerin yaratıcılığını teşvik eden, öne çıkaran, gençlerin üretkenliğini yükselten sistemlerimiz yok. Eğitimimizdeki yanlışlardan da asla dönmüyoruz. Örneğin şu an, üniversitelerimizin büyük çoğunluğunda  yetiştirilen gençlerimiz için hiçbir iş alanı yok. Çünkü mühendis yetişiyorsa, Türkiye’nin yirmi yıl daha o alanda mühendise ihtiyacı olmayacak. Veteriner hekim yetişiyorsa öyle,  inşaat mühendisi yetişiyorsa öyle…” diye konuştu.

BAŞBAKAN’I TEBRİK EDER ELLERİNİ ÖPERİM

Dinleyicilerin sorularını da yanıltmayan Güçlü, bir soru üzerine “ Başbakan Erdoğan, gerçekten dershaneleri ve sınavları kaldırırsa, bu memleketin çocukları için en iyisini yaptığı için tebrik eder elini öherim” dedi.

Güçlü’nün peş peşe yöneltilen diğer sorulara ilişkin yanıtları da şöyle oldu:

“Ak Parti’nin eğitim konusunda kafası karışık arkadaşlar. Milli eğitim bakanlarının tutumundan söz ettik. Bu yalnız bu döneme ilişkin bir şey de değil. Ecevit de, eğitime zarar vermiştir, Demirel de vermiştir, İnönü de vermiştir. Eğitim konusu, siyasetin bir umut ticareti, bir rant alanı, bir oy toplama alanı olduğu sürece bu değişmeyecek. Başbakan  dershanelerin kaldırılacağını söylerken, eğitimin zaafa uğratıldığını da söylüyor.  Uğramadığını kim söyleyebilir ki! Aklıbaşında herkes eğitimizin zaaflı olduğunu zaten biliyor. Önemli olan, bu zaaflar konusunda ne yapıldığıdır, ki bu konuda da en büyük sorumluluk iktidardakilerden başkasının değil. Siyasetçiler, eğitimi, eğitimcilere bırakıp asli görevleri olan eğitim altyapısını daha iyi koşullara getirmeye odaklansalar, ülkemiz için en hayırlı olanı yapmış olurlardı. Ama öyle yapmıyorlar, şaka yapar gibi, dalga geçer gibi akıllarına geleni söylüyor, akıllarına geleni uyguluyorlar. Ondan sonra da yazboz tahtası oldu diye yakınıyorlar. Başbakanı dinlerken, son on yıldır kim iktidardaydı diye düşünmeden yapamıyor insan. Çünkü on yıl içinde dört bakan değiştirdiler, her gelen bakanın da eğitime bakışı ile uygulamaları farklı oldu.  Çiller de üniversite giriş sınavlarını kaldıracağını söylemişti.  Ondan önce de 12 Eylül’ün paşaları dershanelerin kaldırılacağını vaat etmişlerdi. Birkaç yıl önce Başbakan Erdoğan da, yine bir açıklama yaparak  “Dershane sistemi garabettir, sınav sistemi de öyle” demiş ve gençlerimizin bu beladan kurtarılmasını istemişti.  Pekiyi ne oldu dersiniz? Dershanelerin sayısı o günden bu yana ikiye, sınavların sayısı üçe katlandı. Başbakan’ın memleketini sevdiğinden, gençleri sevdiğinden şüphe etmiyorum, ama durup dururken “YGS ve Dershaneler Kaldırılacak” diye manşete çıkan sözler etmesini anlamak mümkün değil.  Şimdi ne olacak? Bunları söyleyen herhangi biri değil, bu ülkenin başbakanı.   Çocuklarımız sınavlara hazırlanmaya devam edecekler mi, etmeyecekler mi?  Gelecek yıl için dershanelere kayıt yaptırıp, para ödesinler mi, ödemesinler mi? Eğer birileri çıkıp da bu soruların cevabını verirse, öğrenciler de veliler de çok rahatlayacaklar.

 Aynı durum 4+4+4 için de geçerli: Hangi eğitim kurumu, hangi öğretmen -veli- rehber öğretmen çocukları bu kadar küçük yaşta doğru yönlendirecek? Bugün büyük emekler vererek avukat ve doktor çıkmış insanlar bile bu meslek bana göre değil diye bırakabiliyor. Örneğin, bir dönem 30 farklı meslekten öğretmenler olduğunu tesbit edince, ‘acaba neden’ diye araştırmaya koyulmuştuk. Aralarında üç de hekim vardı, en az dört yıl fazladan eğitim almışlardı. Niye doktorluk yapmıyorlar da öğretmenliği tercih ediyorlardı? Çünkü hekimliğe ilgi duymuyorlar, o mesleği sevmiyorlardı, ama yüksek puanlar almışlar ve bu puanlara ‘yazık’ olmasın diye tıp fakültelerine girmişlerdi. Sevdikleri iş öğretmenlik olduğu için, sonunda o alana dönmüşlerdi.

Şimdi yeni sistemde her okulda aynı eğitim düzeyi sağlanabilecek mi? Kalabalık sınıflarda, öğretmenler, hangi çocuk için doğru karar verebilecekler?  İstanbul Lisesi, Galatasaray Lisesi nasıl öğrenci kabul edecek?  Bu sorular uzayıp gider istediğiniz kadar. Çünkü yanıtlanması gereken çok soru var.  Veliler diyor ki, SBS’deki uygulamalardan şaşkınız, bir senenin uygulaması diğerini tutmuyor. Ne sınavlar ne puanlar! Tek sınavdı, 3’e çıkardılar, yabancı okul sınavlarını ayırdılar, yok olmadı onu da birleştirdiler.  Sistemi öğrenene kadar, yerleşen yerleşiyor yerine.

Hangi alanda değişikliğe giderseniz gidin, olmazsa olmazların başında şeffaflık ve gereklilik geliyor. Yani, yeni getirilecek sistemin gerekliliğine öğrenciyi, öğretmeni, veliyi inandıramazsanız, o sistem kalıcı olmuyor. Yine aynı şekilde her şey herkesin gözü önünde değil de, kapalı kapılar arkasında gerçekleşiyorsa, yine inandırıcılık sorunu yaşanıyor. Örneğin anadolu liselerine giriş konusunda, bundan sonra ne yaparsanız yapın, en doğru olanın o olduğuna kimseyi inandıramazsınız. Çünkü sürekli sistemle oynanıyor ve boş kalan binlerce kontenjanın hesabı verilmiyor.Başbakan Erdoğan, “Türkiye’de bugüne kadar öğretim verildi. Eğitim verilmemiştir“ diyor. Hem haklı hem de haksız. Eğitimin ihmal edildiği doğru ama bu dünden bugüne gelen bir ihmal değil. Cumhuriyetin ilk yıllarını, eğer yakından incelerse, bu konunun, o yıllarda ne kadar ciddiye alındığını çok iyi görür...


ÜYELERİMİZE İNDİRİM YAPAN FİRMALAR

BGC üyelerine indirim yapan sağlık ve eğitim kurumları ile yapılan sözleşmeler yenilendi. devamı

BGC ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU...

Bursa Gazeteciler Cemiyeti tarafından geleneksel olarak organize edilen “BGC Başarı Ödülleri Yarışması”... devamı

BİK GENEL MÜDÜRÜ DURAN: “BASINIMIZA KATKI İÇİN VARIZ”

Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Rıdvan Duran, BGC Başkanı Nuri Kolaylı’yı Basın Kültür Sarayı’ndak... devamı

BGC ÖDÜL SÜRECİ BAŞLADI

Bursa Gazeteciler Cemiyeti tarafından her yıl geleneksel olarak organize edilen Gazetecilik Başarı Ödülleri Y... devamı

Marmara Bayram’ın konusu “Bursa turizmi”

Marmara Bayram Gazetesi’nde ana konu olarak “Bursa turizmi ve Bursa’nın bilinmeyen yöreleri” ele alınaca... devamı