ÇEŞMELER

Hannibal'in getirdiği sistem
Bursa'nın kumlusu 2000 yıl öncesine dayanmaktadır. Yapılan araştırmalar sonucu elde edilen verilere göre, Bursa'nın, kurulduğu dönemden bu yana kullanılan suyu "Pınarbaşı suyıf'dur. Bursa'nın ve dolayısıyla bu suyun kent için kullanımı ile ilgili ilk çalışma, kentin kurulmasında önemli payı olan Kartacalı ünlü asker, devlet ve bilim adamı Hannibal (10 247 - 182) ile başlamıştır. Hannibal, Roma'ya yenilerek serüvenlerle dolu bir kaçıştan sonra Bithynia Kralı Prusias IFye sığınmış ve onun Bergama'ya karşı açtığı savaşta bir askeri üs olarak kullanılmak üzere Prusa'nın kurulmasında rol oynamıştır (Bak. BURSA [Kentin Kumlusu]).
Kentin kumlusunda önemli payı olan Hannibal'in, kentin içme ve kullanma suyu altyapılarının planlarını da yaptığı bilinmektedir.
Yeni imar hareketleri ve inşaatlar sırasında, Antikçağ eski kent dokusunun bulunduğu kesimde, o dönemden kalma birçok künk veya içme suyu ile ilgili sanat yapılarına rastlanmaktadır. Osmanlı döneminde ve hatta Cumhuriyet'ten soma 1957 yılına gelinceye değin, Hannibal tarafından döşenmiş olan künk şebeke, zaman zaman genişletilerek veya onarılarak kullanılmıştır.
Hannİbal'in Dombay sırtında (Pınarbaşı kaynağının batısında ve caminin güneyindeki kesim) yaptırdığı '"terazi" (su taksim yeri), ancak 1957'den sonra terk edilmiştir. Daha sonra 1960lı yıllarda yıkılan Üçkurnalar'daki su deposu da o dönemden kalma idi.
Hisar Kırkodalar'da, yine o dönemden kalma, bugün dahi bozulmamış iki yeraltı çeşmesi bulunmaktadır. Onüç basamakla inilen bu yer altı çeşmeleri, bileşik kaplar sistemine göre çalıştığı için, zeminden 2 metre kadar aşağıdadır. Merdivenlerin bittiği yerde yaklaşık 0.70 XI.50 X 1.50 metre boyutlarında bir hazne, bunun dibinde de biri giriş ve biri çıkış olmak üzere iki delik bulunmaktadır. Hazne yüksekliği, bitişikteki komşu eve gidecek şekilde, bileşik kaplar sistemine göre ayarlanmıştır. Haznenin yanında, yaklaşık 0.60 X 0.70 metre boyutlarında, su almak amacıyla oluşturulmuş bir set bulunmaktadır. Setin sonunda, aydınlatma amacıyla mum veya lamba konulması için bir yer yapılmıştır (Bak. Hannibal çeşmesi fotoğrafı).
Bursa'nın, temelinin Hannibal tarafından atıldığını sandığımız bir "çeşme sistemi" bulunmaktadır. Kent, Uludağ'ın eteklerinde ve eğimli biı- arazide kurulduğu için, döşenen künk şebekeler, evden eve su akmasını sağlayacak niteliktedir. Bileşik kaplara göre çalışan bu sistem, Bursa'ya özgü bir biçimde çeşmelerde kullanılmıştır (Bak. Şema).
Komşudan komşuya geçen su, ev içinde bir dağara dökülür. Kullanılacak olan su, bir kapla bu dağardan alınır ve dışarıda tüketilir. Dağarın içi hiçbir zaman kirletilmez, ev halkı bu konuya özel bir özen gösterir. Günümüzde bile Şible ve Karınca deresi dolayında bu sistem çalışır durumda ve kullanılmaktadır.

Osmanlılardan sonra
Osmanlılar, Bursa'yı fethettikten sonra Hisar içine sığmayarak dışarıya taşmışlardır. Bu durum, Pınarbaşı suyunun yetersiz kalmasına yol açmış, Uludağ eteklerinde yeni su kaynakları bulunması zorunlu olmuştur. Pınarbaşı suyunun kaba ve lezzetsiz olmasının da bu arayışta kuşkusuz katkısı vardır. Bulunan yeni kaynaklar kiniklerle kente akıtılmış, yaptırılan hanlar, hamamlar, şadırvan ve çeşmeler bu yeni sularla beslenmiştir.
Gerek külliyelerdeki, gerekse mahalle aralarındaki çeşmelerin büyük çoğunluğu zamanla yıkılıp harap olmuş ve yok olmuştur. Bunlardan bazıları şunlardır:
Yeşil Türbe duvarındaki çeşme, Kayan camisi çeşmesi, Şehabettin Paşa camisi çeşmesi, Davutkadı'da Muallimzade hamamı çeşmesi vb.
Bunlardan bazıları, yerine yenisinin yapılması için yıktırılmıştır. Gerçi yeni yapılanın eskiye benzemesine çalışılmış, eski çeşmeden sökülen ayna, kitabe, çini vb. şeyler yeni yapılana konulmuş ise ele, o eski sanat eseri çeşmeyle ilgisi olmayan bir sevimsiz yapının ortaya çıkması engellenememiştir. Kiremitçi Sinan Bey camisinin çeşmesi gibi.
Öte yandan bazı eski çeşmelerin yerine yapılan yeni çeşmeler (özellikle camilerde yapılanlar), âdeta birer çirkinlik anıtı olmuştur. Yerkapı'daki Karaali Camisi çeşmesi, Azapbey Camisi çeşmesi, Abdal Camisi çeşmesi gibi.

Yaşayan en eski çeşmeler
Kayıtlara göre ayakta kalan en eski çeşmelerden Veled-i Yaniç Camisi çeşmesi (844 H. [1440/41]) ile Selçuk Hatun Camisi çeşmesi (854 II. [1450]), aslına uygun biçimde restore edilen şanslı yapıtlardır.
İlk yapılışları yaklaşık yukarıda anılan iki çeşme kadar eski olan Hüsamettin tekkesindeki, Armutlu alanındaki çeşmelerle Şeyh Sami (Helvacıoğlu) çeşmesi gibi bazıları, çevre halkın duyarlığı ve biraz da sağlamlıkları dolayısıyla bugünlere değin direnebilmişlerdir.
XVIII. yüzyıldan önce çeşme mimarisi XVIII. yüzyıla değin çeşmeler genellikle kesme taş veya kefeki taşı ile tuğla karışımı, ya da yalnızca tuğladan yapılmakta ve tamamen düz veya sivri kemerle kapatılmakta; ender olarak küçük bir kubbe eklenmektedir. Çeşme kemerinin etrafı genellikle bir veya iki sıra tuğla ile çevrelenmiş, çatısı bir veya iki sıra düz tuğla ya da kirpi saçakla örtülmüştür. Kitabeler (yazıtlar) alına veya aynaya konulmaktadır. Alında veya lülenin biraz üzerinde tas koymak için bir boşluk olup, yalak genellikle mermerden ve oymadır. Yalağın iki yanında, bazen da tek tarafında set bulunmakta, bazılarında ise çeşme dışına "binek taşı" konulmaktadır.

XVIII. yüzyıldan sonra
XVIII. yüzyıldan sonra yapılan çeşmelerde mermer kullanımı daha yaygındır. Kagir veya betonarme olarak yapılan gövdenin üzerine mermer kaplanarak çeşmeye son şekil verilmektedir. Bursa'da bu yöntemle yapılmış çeşmelerin çok güzel örnekleri vardır.
Emirsultan mezarlığının girişinde, Beşir bin İbrahim tarafından 1156 H. (1743) yılında yaptırılan çeşme, bu yöntemin anıtsal örneklerindendir. İki mermer kolon arasında bulunan ayna, incecik iki mermer sütunla sınırlandırılmış, bu iki ince sütun dantela gibi işlenmiş minik bir mermer kemerle birleştirilmiştir. Aynada, iki tane baykon biçimli taşlık bulunmaktadır. Ayna ile alın arasına, oyma bir mermer motif konulmuştur. Alında, üç sıra ve dört sütundan oluşan, Beşir Ağa'nın kalem işçiliğinin ürünü bir kitabesi vardır {Bak. BEŞİK AĞA ÇEŞMESİ).
Emirsultan camisi batı giriş merdiveninin solundaki üç lüleli çeşme, 1254 H. (1838) yılında Fauna Hanım tarafından yaptırılmıştır. Mermer işçiliğinin en seçkin örneklerinden olan bu çeşmenin üç kurnasından dağarına su akmaktadır. Dağarın cephesinde iki musluk deliği bulunmaktadır. Çeşmenin 1950'li yıllarda çekilen bir fotoğrafında, bu deliklerde birer musluk olduğu ve dağarın üstünün demir bir kafesle kapatılmış bulunduğu görülmektedir.
Emirsultan camisinin batı giriş merdiveninin sağında 1267 H. (1851) yılında yap¬tırılmış Kurtbasan çeşmesi ile, cami avlusunun güney giriş kapısının solunda 1156 H. (1743) yılında yaptırılmış olan Darü's-saade Ağası çeşmesi bulunmaktadır.
Yukarıda sayılan çeşmeler, hemen hemen ilk yapıldıkları dönem özelliklerini korumaktadırlar. Yapıldıkları dönemde bu çeşmelerin her büine Uludağ'dan ayrı kaynaklardan su getirilmiş ise de, çağdaş dönemde kent içme suyu şebekesine bağlanmışlardır.
Emirsultan Camisi çevresinde bunlardan başka çevre düzenlemesi veya zamanla harap olmaları nedeniyle yok olmuş çeşmeler de vardır. Bunlar arasında 1743 tarihli Darü's-saade kâtibi abdest çeşmesiyle, Memiş sokağı başındaki yol açımı sırasında kaldırılan Ümmügülsüm çeşmesinin adları anılmaya değer.
Heykel arkasındaki Hacılar Camisi çeşmesi, mermer işçiliğinin bir başyapıtıdır. 1162 H. (1749) yılında Şiblîzâde Mehmet Efendi tarafından, Cumhuriyet alanında, günümüzde I laik Bankası'nın bulunduğu yerdeki Hacı Tabip Camisi (Sarı Cami) yanında yaptırılan bu çeşme, 1930'lu yıllarda yol düzenlemesi nedeniyle caminin yıktırılması üzerine Hacılar Camisi'nin batı duvarına; 1990'dan sonra da bugünkü yerine taşındı.
Çeşmenin yalağı iki set arasında olup, cephesi üç adet rozet biçiminde motifle süslenmiştir. Setlerin her birinden, iki adet başlığı ve kaidesi olan kademeli iki sütun yükselmektedir. Sütunların ilk kademesi bir mermer kemerle birleşerek çeşmenin aynasını meydana getirmektedir. Aynanın içinde küçük bir ayna daha olup, bunun ortasında musluk bulunmaktadır. Sütunlar, vazo biçimini alarak kitabeye kadar devam etmektedir. Kitabe, nesih harflerle yazılmış beş satır ve on bölümden oluşmaktadır. Helezonî biçimde oyulmuş mermerlerle çevrili kitabenin orta üstüne, içbükey bir midye kabuğu motifi işlenmiştir. Bütün ayna ve alın, önce mermer bir çerçeve ile, sonra da bir sıra tuğla ile çerçevelenmiştir (Bak. HACILAR CAMİSİ ÇEŞMESİ).
XIX. yüzyıldan sonra yaptırılan çeşmelerde, mermerle birlikte çini de kullanılmıştır. Her ne kadar çini, daha eski çeşmelerde de zaman zaman kullanılmış ise de, XIX. yüzyıldan sonra ve özellikle XX. yüzyılda çeşme yapımında daha çok tercih edilen malzeme olmuştur. Çeşmelerin alın ve aynalarının tamamında veya çeşme kolonlarının kaplanmasında Kütahya çinileri kullanılmıştır. Bu tip çeşmelerin en ünlüleri, Ahmet Münir Paşa'nın valiliği döneminde (1891-1897) Ulu Cami'nin doğusunda avlu duvarına yaptırdığı iki çeşme ile (biri düzenleme sırasında yıkıldı), yine Ulu Cami güneybatı köşesinde 1903 yılında yaptırı-
Evliya Çelebi'de Bursa çeşmeleri "VELHASIL BURSA SUDAN İBARETTİR" Evliya Çelebi, Seyahatnânıe'smm "Bursa Çeşmeleri" başlıklı bölümünde, "Vakıa bu şehir suya muhtaç değildir, ama gelip gidenler için hayır sahipleri 2.060 çeşme yaptırmıştır, her biti âb-ı hayat gibidir" diye girişerek Bursa çeşmelerini şöyle anlatır:
"Şeyhülislâm sürgün Aziz Etendi, 200 adet çeşme yaptırıp her biri üzerine 'sahi-bü 'l-hayrat fakır Aziz' diye yazdırmış ve Fatiha rica etmiştir.
İkiniz çeşmesi hemen Bedesten önünde, Kavukçular içinde. Gelincik çarşısında, Cami-i Kebir [Ulu Cami] semtinde, her köşe başında ikişer yerden adam gerdanı kadar saf su akar. Birinden çıkıp, bir çeşmeye daha varır. Bütün çeşmeler böyle yapılmıştır. Bu çeşmelerden 23.000 hanedanda (köklü ailelerde) birer akarsu vardır. Değirmen çevirir sulardır ki, evden eve gidip nice bin havuz ve fıskiyeyi, şadııvanı, hamamı, bağ ve bostanları sular.
Bursa şehri Keşiş Dağı [Uludağ] eteğine düşmekle, evleri hep birbirinden yüksekçe olduğundan, evden eve suyun akmasına pek müsaittir [Pınarbaşı suyu]. Bu suların hepsinin kaynağı onyedi pınardır ki, âb-ı hayat gibi Keşiş'in eteğinden çıkar. Pınarbaşı, Sünderelibaşı, Çatalkaynak, Kinirbaşı, Nâşi deresi başı, Sobranbaşı, Ardıçlıbaşı, Harsudbaşı, Bellû kaynağı. Samanlı kaynağı... Keşiş'te bir su vardır, çıkar kaybolur. Yıldırım Bayezit Han buna saman döktürmüş. Buradan saman göründüğünden Samanlı kaynak demişlerdir. Şeker kaynağı. Selâm kayası kaynağı, Kıtal kaynağı, Murat Dede kaynağı... Velhasıl on yedi tane kaynağı vardır. Temmuz ayında bir adam elini sokup içinden üç taş çıkaramaz. Bu kadar soğuk, saf sudur. Fakat zamanla su yolları bozulup, zalim su yolcuları geceleri su yollarına at fışkısı döküp delinen yerlerini kaparlar. Suların lezzeti ve rengi değişir. Aydınlık günde fışkı dökmek ihtimali yoktur, kadı hakim haklarından gelir. Ama tabiat sahibi olanlar, adı geçen on yedi kaynaktan, nice temiz çeşmelerden getirip içerler.
Elhasıl Bursa sudan ibarettir."
Seyahatname nin bir başka yerinde de şöyle yazıyor Evliya Çelebi:
"Sekebil: Bu şehir selsebil haneye muhtaç değildir. Ama Osmanlı Devleti'nin büyüklüğünden olarak, eski padişahları, ayanı, büyükleri, selsebil haneler yapıp temmuz ayında büsbütün susayanlara Keşiş Dağı'nın billura benzeyen buz gibi âb-ı hayatını dağıtırlar."


ÜYELERİMİZE İNDİRİM YAPAN FİRMALAR

BGC üyelerine indirim yapan sağlık ve eğitim kurumları ile yapılan sözleşmeler yenilendi. devamı

BGC ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU...

Bursa Gazeteciler Cemiyeti tarafından geleneksel olarak organize edilen “BGC Başarı Ödülleri Yarışması”... devamı

BİK GENEL MÜDÜRÜ DURAN: “BASINIMIZA KATKI İÇİN VARIZ”

Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Rıdvan Duran, BGC Başkanı Nuri Kolaylı’yı Basın Kültür Sarayı’ndak... devamı

BGC ÖDÜL SÜRECİ BAŞLADI

Bursa Gazeteciler Cemiyeti tarafından her yıl geleneksel olarak organize edilen Gazetecilik Başarı Ödülleri Y... devamı

Marmara Bayram’ın konusu “Bursa turizmi”

Marmara Bayram Gazetesi’nde ana konu olarak “Bursa turizmi ve Bursa’nın bilinmeyen yöreleri” ele alınaca... devamı